aile içi olumlu ve olumsuz iletişim örnekleri
Aileİçi olumsuz tutumlar Uzm. Psk. Alkım Seven Ancak burada verilmek istenen mesaj yazıyı okuyan ebeveynin kendini kategorileştirerek etiketlemesinden ziyade olumlu gibi görünen olumsuz yaklaşımların farkına varmasıdır. Çünkü hiçbir oyuncu hatalarını sahnedeyken görmez. Aile Tutumlarında Olumsuz Yaklaşımlar ve
KİM"SEN DİLİ" kullanarak kendisine söylediği sözlerle ve ilettiği mesajlarla “ OLUMSUZ DUYGULAR HİSSETTİREN BİRİYLE İLETİŞİM İÇİNDE KALMAK İSTER! "BEN" DİLİNE ÖRNEK; Yukardaki ilk cümle"DERS ÇALIŞMIYORSUN,SINAVDAN ZAYIF ALDIN,BENİ ÇOK ÜZDÜN" “BEN”diliyle şöyle olabilir;
Concerta(kontrollü salınımlı Metilfenidat) uzun etkilidir, bu nedenle günde bir kez alınır. 18 mg, 27 mg, 36 mg ve 54 mg tabletlik formları bulunur. Medikinet (kısa etkili Metilfenidat) 5 mg, 10 mg, 20 mg tablet ve MedikinetRetard (uzun etkili Metilfenidat) 5 mg, 10 mg, 20 mg, 30 mg, 40 mg kapsül formları mevcuttur.
Kişiseliçi çatışmalar, bu tür iletişimden kaynaklanan bir çelişki olarak anlaşılmaktadır. Bu çatışma bir kişi tarafından algılanıyor ciddi problem mümkün olan en hızlı çözümü gerektirir. Bir durumu çözememek ya da karar verememek, örneğin sürekli yansıma nedeniyle uykusuzluk gibi çeşitli ihlallere neden olabilir.
Annebaba ve çocuk arasındaki olumlu iletişim ailenin mutluluğunu artırır. Ayrıca çocuğun bu iletişim tarzını model alarak hayatı boyunca sağlıklı sosyal ilişki Aile & Evlilik; Aile içinde olumlu iletişim nasıl olmalı? Herkonu Forum Sitesi. Herkonu Forum Sitesi Admin Kayıt tarihi : 26/01/08 Mesaj Sayıs
Site De Rencontre A La Campagne Gratuit. Hızla değişen dünyamızda insanın yaşayabilmesi ,bir bakıma en yakın çevresiyle olan ilişiklerine ve çevrenin kişilerin davranışları üzerindeki etkisini anlamasına en yakın çevresi evi ve “Aile Türk Toplumunun Temelidir.”hükmü yer almaktadır. Kişi veya aile olarak tüm insanlar,devamlı olarak değişen ,bir dünyada yaşamak ve bu dünyaya uyum sağlamak yandan sanayi ve teknolojideki değişikler aile yaşantısını da etkilemekte kitle iletişim araçlarının da yardımıyla bu etkileşim artık çok hızlı olmaktadır. Nüfus durumunda,sosyal ve ekonomik yapıdaki değişmeler,doğrudan ve dolaylı olarak aileye yansımakta ve bunun sonucunda aile yaşamı devamlı olarak nedenle aile konusu işlenirken,ailenin durumu belirlenirken,ailenin içinde bulunduğu toplumdaki gelişme ve değişmeleri birlikte incelemek bugünkü durumunu bilmek değişimleri izlemek için şart bu sayede ;ailedeki değişimi analiz etmek ,ailenin değişimine neden olan veya neden olacak faktörleri incelemek ,aile refahını artırıcı yönde alınacak önlemlerin gerçekçi olmasına imkan sağlamak mümkün olacaktır. Aile,insanlık tarihi boyunca var olan ve değişmeler karşısında sürekliliğini her zaman koruyan bir güne kadar kurulmuş olan bütün medeniyetlerde,bütün hukuk sistemlerinde ve dinlerde toplumsal hayatı,birlik ve bütünlüğü sağlamaya yönelik düzenlemelerin esas objesi aile olmuştur. Aile ,insanoğlunun en derin eğitim etkilerini aldığı ,pek çok şeyler öğrendiği ve hayata hazırlandığı bir yandan aile ,dünyaya masum ve nötr bir özellikte gelen çocuğa hem ferdi hem de sosyal ve kültürel yönden kimlik kazandıran bir şahsiyeti bir nevi aile eğitimi vasıtasıyla eğitimle çocuklarının şahsiyetini çizen aileler ,dolayısıyla mensubu bulundukları milletinde şahsiyet ve kaderini sebepledir ki aile eğitiminin değeri ve sorumluluğu büyük önem arz etmektedir. En küçük toplum birimi olarak da tanımlanan aile insan yaşantısı içinde doğudan önce başlayan ve doğundan sonraki ilk gelişim yıllarından yaşamın sonuna değin etkinliğini sürdüren bir çocuk üzerindeki etkilerinin kalıcı olduğu düşünüldüğünde aile kavramının önemi dağa da ,bir topluluk içinde nasıl yaşanıldığını ailesinden görerek yetiştirmede amaç sağlıklı bir kişilik toplumlarda aile kişiliğin ortaya çıkmasında ve gelişmesinde etkili olan ilk sosyal etkendir. İnsanın ihtiyaçlarına karşılık vermeyen bir aile yapısı,o insanın,dolayısıyla o toplumun temel yapı ve özelliğini de kısa veya uzun vadede derinden etkiler. Ailenin dayandığı temel değer onun yansıyış şartları arasında beyin,duyan kalp ile vücuttaki organlar ve duyumlar arasında ortaya çıkan uyumsuzluğu bu durumda olan insana özürlü durumda olan insana özürlü bu durumda olan insanlarda da normal insanlarda gördüğümüz organlar ,beden yapısı ve ihtiyaçlar küçük farklar dışında aynıdır. Fakat arda sırada bir ilişki kesikliği veya giderememe vb.. gibi durumlar söz konusudur. Tıpkı benzer şekilde ailenin dayadığı değer ile bu değerin yansıması gereken ortam ve şartlar arasında mütekabiliyet bir uyum ve uygunluk, bir ilişki eksikliği veya kesikliği söz konusu ise o taktirde ortada bir dizi önemli sorun var demektir. En azından sorunların ortaya çıkabileceği hazırlıklı olunması kaçınılmaz hale gelir. Türk topumu olarak hayatiyetini korunması ve sürdürmesi belirtilmek istenen bu aile yapısına bağlıdır. Ancak bu aile yapısının dayandığı ve hayatiyetini sürdürmekte etkili olan değer ile onun yansıyacağı ortam ve şartlar arasındaki mesafe her geçen süre giderek açılmakta, en azından bulanıklaşmakta çeşitli lekelerin yansıdığı bir ortama dönüşmektedir. Bu durumu zaman içinde ve şartlara uygun olarak değerin yorumlanması olgusuyla karıştırmamak mecburiyeti vardır. İnsan yapısı gerekli değişikliğe veya ilerlemeye teşne bir varlıktır. Elbette aile kurumu toplumsal örgütlenme ve yapılanmada bunun dışında düşünülemez. Fakat insan aynı zamanda hafızası ve hatırası tarihi ve geçmişi olan bir varlıktır da. Bu yönüyle insan koruyucu, gözetici, sadık kısacası bazı değerlere sıkı sıkıya bağlı kalmak durumundadır ki insanın değişmeyen , kalıcı olana ilişkisi de buradadır. Başka bir söyleyişle insan ve toplum açısından zaman ve şartlar gereği bilirli değişikliklerin olması gereklidir. Bu değişim isteği insanın fıtratında kaynağını bulan bir olgudur. Çünkü değişim insanın insan olarak iyiye güzele ve doğruya yönelmesiyle vazgeçilmeyecek bir süreç olarak kabul edilmelidir. Kaldı ki insan iyiye güzele ve doğruya yöneldiği anda kendi özünü,asıl insan olma olgusunu yavaş yavaş gerçekleştirmeye başlar. İnsan değişmeyen fıtratını değişen ortam ve şartlar bakımından tanımak,bu tanıyışına bağlı olarak da belli bir değişim içinde,yani sürecinde olmak idealin gerçekleştirilme kaynağı burada söz konusu insan,değişmeyen değerlerini değişen şartlar ve ortama göre yeniden tanımlamakta,belirlemekte,anlamakta ve anlaşılır kılmaktadır. AİLENİN TANIMI, YAPISI VE İŞLEVLERİ Aile bir ilişkiler sistemidir. Aile demekle neyi kastediyoruz? Soyut anlamda kişiler arası ilişkileri içeren belli kuralları olan bir düzendir. Aile sistemi dediğimiz zaman aile içindeki bireylerin birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduklarını düzenleyen kuralların tümünü kastederiz. Birey Davranışları İle Tüm Aileyi Yansıtır Her birey kendi benlik tanımlaması içinde ailenin tüm düzenini yansıtır;koşullar olanak verildiğinde, kendi bildiği türden bir aile ortamı yaratmaya girişir. Daha doğrusu koşul ve olanakları kendi bildiği aile türünden bir aile yaratacak biçimde kullanır. Bu nedenle babası alkolik olan bir kız alkolik bir adamla evlenir; annesi tarafından ilgi, sevgi görmemiş, yalıtılmış bir erkek ise anneleri gibi duygusal yönden soğuk kadınlarla evlenirler. Aile içindeki roller böylece kuşaktan kuşağa kendi kendini böylesine yineler Aile kan bağlılığı,evlilik ve diğer yasal yollardan, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan;bireylerin cinsel,psikolojik,sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımlarının sağlandığı ve düzenlendiği temel bir birimdir.akt. Bulut,1990 Sistem perspektifine göre aile bir geçmişi paylaşan,duygusal bağı olan,bireysel aile üyelerinin ve ailenin bütününün ihtiyaçlarını karşılamak için stratejiler planlayan bireylerden oluşmuş kompleks bir yapı olarak tanımlanır.Sabatelli ve Bartle 1995 öğeler arasında etkileşim vardır ve bu etkileşim sistemdeki öğelerin özelliklerinden etkilenir. Aile bir geştalttır; üyelerinin toplamından daha fazlasını ifade bir küme öğeler arasında kararlı bir iletişim vardır ve sistemdeki parçalar birbirine bağlıdır. Aile biçimleri çok genel olarak “çekirdek”ve “geniş aile” olarak aile ana baba ve evlenmemiş çocuklardan akrabalarla da ilişkiler söz göreli olarak aile sorunlarında ve diğer ilişkilerde daha aile ise ,birden fazla kuşağın bir arada oturduğu,ortak mülkiyet esasında ekonomik bir nitelikte olan çekirdek ailenin biyolojik,toplumsal ve psikolojik işlevleri işlevlerden özellikle bakım ve toplumsallaştırmayı eğitim örgütleri büyük ölçüde çekirdek aile temas sosyalleşme gurubu olarak önemini azından çocuk köylerindeki bakımlarda bile ailedeki ana baba rollerini oynayan kişiler bir çok sosyal bilimcinin ortaklaşa önemsediği işlev maneviyata psikolojik gereksinmelerin sevgisi ve anlayış duygusu ailede başka hiçbir gurubun gereğince karşılayamadığı temel aile ;geleneksel tarıma dayalı toplumlarda ekonomik ve sosyal birlik olarak daha çok sayıda işlevi yerine getirmekle ailenin ekonomik, üreme,eğitim,koruma,dinsel,boş zaman değerlendirme,eğlenme,konum sağlama gibi daha pek çok işlevi çekirdek ailede ise bu işlevlerin çoğu başka toplumsal kurum ve örgütlerce karşılanmaktadır. BİR PSİKOLOJİK SİSTEM OLARAK AİLE Ailenin bir sistem olarak incelenmesine olanak sağlayan hatta belirleyici özellikleri sayabileceğimiz bazı ölçütler a- Her sosyal grupta olduğu gibi, aile bireylerini bir arada oluşlarını ortak bir amacı vardır. Ailenin amacı üyelerini ayrı ayrı bireysel güdü, niyet ve gereksinimlerinden bağımsız ve ötedir. Üyelerin adeta gizli antlaşma ile ve ortaklaşa belirlenen bu amaç bütün üyelerinin gereksinimlerini aynı anda karşılayabileceklerin sosyal, psikolojik, fiziksel bir ortam yaratmaktır. b- Her sosyal organizasyon gibi ailenin de bir örgütlenmesi / yapılanması vardır. c- Aile bir insan insan üyeler ,sosyokültürel kurultular,kişiler arası ilişkiler ve fiziksel çevre bir sistem yapar. d- Aile kendi içinde alt sistemlerden birey birden fazla alt sistemde yer alt sistemlerde yine kendi amaçları ve diğer küçük sosyal grup özellikleri olan ,ancak “aynı aile sistemi “içindeki birliklerdir. e-aile ,belili koşulların gerektirdiği bazı değişiklikleri kendi yapısında gerçekleştirme ve gereksinimler için etkileşimsel yeterliği olan bir birimdir. f-aile içinde değişen durumlara en belirgin örnek,tıpkı bir birey gibi,yani gelişen bir sistem olarak karşılaştığı yaşam yaşam döngüsü kuramcıları,belirli bazı plato ve geçiş dönemleri olan evrelerden söz dönemleri göreli yapısal bir durgunluğa,geçiş dönemleri ise yapısal istikrarsızlığa ve ana değişimlere işaret eder. g-aileler aynı sonuca farklı yollardan da insan gelişiminde söz konusu olan eşsonluluk ilkesi aileler içinde eğitim,ekonomik,kültürel,psikolojik donanımlara sahip iki ailenin”bireylerine destek olma,sahip çıkma”hedefleri ortak,ancak buna ulaşma biçimleri son derece değişik olabilir. h-aile yapısındaki dönüşümlere belirti üretmekte ailenin yapısını değişen koşullara uydurma ve etkileşimsel yeterlik özelliği dikkate alındığında,bazı durumlarda yapının ancak psikolojik belirti üretmeye yetecek şekilde değişebildiği ve sistemin gereksinimlerini böyle doyurabildiği daha kolay görülecektir. YAYGIN DÖRT AİLE YAPISI KAPALI AİLELER Kapalı ailelerde genellikle”geleneksel”olarak ailelerde kararları veren belli bir lider ve hiyerarşi sistemi lider anne veya baba tip aileler üyelerinin ihtiyaçlarını sabitlik /durağanlık,yapı ve ait olma duyguları ile karşılamaya çalışırlar. Ebeveynlik otoriteye aileler iyi işlerlerse kurallar ve sınırlar belli ailelerde çocukların özellikleri kapalı ailelerde zıtlıklara karşı çok az hoşgörü katı kurallarla davranışları kontrol altında tutmaya aileler oldukça katıdır ve üyeleriyle içi içedir. GELİŞİGÜZEL AİLELER Kapalı ailenin tam tersine,gelişigüzel aileler gurup yerine bireye önem aile her üyenin ihtiyaç ve amaçlarını karşılamasına yardım yapısı hiyerarşik değil izin üyelerinin bağımsız olarak kendi problemlerini çözebilmeleri için tip iyi işleyen aileler,çocuklarının yaratıcılığını ve bireyselliğini ailelerin iki zorluğu sınırlarını veya güvenli yapısını kurmada ,gücü kullanmada ve ebeveynlikte nedenle etkileşim karışık hale güzel ailelerde ergen çocuklar kendilerini bir yapıya dahil etmek için çeşitli alt kültür guruplarına katılabilirler AÇIK AİLELER Açık ailelerde değerler karışıktır, hem bireyselliğe hem de guruba önem verirler. Kararlar bütün aile üyeleri tarafından alınır, bilgiler paylaşılır, işbirliği yapılır. Gelişigüzel ailelerin tersine, açık ailelerde iletişim fazladır. Açık aileler bireylerine güven verir. EŞ ZAMANLI AİLELER Eş zamanlı ailelerde iletişim kapalıdır. Bu nedenle sözel olmayan iletişim çok önemlidir. Başarılı aile üyeleri sözel olmayan bu mesajları okuyabilecek beceriyi geliştirirler. Eş zamanlı ailelerde çocuklar rutin ve düzenli bir ortam içinde güvenli ve ait olma duygularıyla yaşarlar. Ebeveynlerin iletişimi doğrudan ve açık olmadığı için bunları anlamak çok zordur. Bu tip ailelerde etkileşim az olduğu için samimiyetlik duygularını kaybetmişlerdir. Yinede bu tip aileler çocuklarına güvenlik ve ait olma duygularını yaşatmaya çalışırlar. Eğer ailede büyük bir değişim ortaya çıkarsa üyeler bunu inkar etmeye çalışırlar. Eş zamanlı aileler sakinlik ve huzur istedikleri için inkar edemeyecekleri kadar büyük bir problem oluncaya kadar üyelerine yardımcı olmazlar. AİLENİN TEMEL GEREKSİNİMLERİ Olma Duygusu Aile içindeki etkileşim çocukları ya “ben değerliyim” ya da “değersizim” duygusuna götürür. Bu gereksinim aile içinde yerine getirilmezse çocuk her türlü davranışla bu duyguyu elde etmeye çalışır. Ergenlik çağındaki erkek çocukların çetegang kurarak çoğu kez ölümle sonuçlanan çatışmaları da, kendilerini önemli görmeyen aile ortamlarına bir tepki olarak yorumlanır.”Ben değerliyim” duygusunu aile içinde elde eden birey kendisini kanıtlamak için aşırı davranışlarda bulunmaya gerek duymaz. Ortamı Aile içindeki bireylerin emniyette olduğu, dışarıdaki tehlikeli olayların aile içine girmeyeceği duygusu, bu gereksinmenin temel nedenidir. Eğer çocuk ev içinde kendisini güven içinde bulmuyorsa çocuk ailenin dışında bir yere yönelir. Aile ile olan bağlarını koparır. Ve Dayanışma Duygusu Aile içinde temel güven ve dayanışma varsa aile dışında bireyin karşılaştığı stres getirici olumsuz olaylar yıkıcı etkisini pek göstermez. Güven duygusunun baskın olduğu aile dış dünyanın yaratmış olduğu sıkıntı ve kaygılarından kendisini kurtarır. Bu tür aile içinde olan kimseler kendilerine olduğu gibi çevresine de güvenirler. Eğer aile içinde güven ve dayanışma sağlanmamışsa bu insanlar yoğun stres ve gerginlik yaşarlar. Bu kişiler kendilerine dahi güvenemezler. Dolayısıyla çevresinde yakın ilişkiler kuramazlar. Duygusu Aile sistemi içindeki anne ve babalar davranış ve sözleri ile sorumluluk duygusunu ifade ederler. Aile içinde sadece anne baba değil herkes sorumluluk duygusunu paylaşır. Elbette ki çocuklara yaşları oranında sorumluluk yüklenmelidir. Tüm sorumluluğu kendi üzerine alan, çocuğunu sorumluluktan kurtaran anne ve babalar kendi yaşamını biçimlendirmekten aciz sürekli başkalarının yönetiminde olmaya yönelik bireyler yetiştirirler Bu tür tutumlar sonucunda yetişmiş bireyler yaşamlarında yer alan olaylardan sürekli başkalarını sorumlu tutarlar. Gelişimsel dönemi göz önüne alınarak çocuğun odasını toparlaması, ev işlerine yardım etmesi gibi konularda sorumluluğu sağlanabilir. Bunu yaparken kız ve erkek işleri kesin çizgilerle ayrılmamalıdır. Mücadele Ederek Onların Üstesinden Gelmeyi Öğrenme Çocuğa her şey hazır verilmemelidir. Sorumluluk duygusunun gelişimi ile ilgili anlatılanlar zorluklarla mücadele etme ile ilgilidir. Çocuğun içinde bulunduğu gelişimsel dönem göz önünde bulundurularak çocuk kendi sorunları ile baş başa bırakılmalıdır. Bu durum onların zor sorunları ile mücadele ederek, uğraşmasına olanak vermek, kendisine güvenli sorun çözme becerileri gelişmiş bireyler olarak yetişmeleri için gereklidir. Karşılaştığı her zorluğa aşırı yardım eden ana babaların çocukları sürekli başkalarına muhtaç, kendilerine güvensiz olur. Böyle kişiler yetenek becerilerini keşfedemezler. Ve Kendisini Gerçekleştirme Ortamı Aile ortamı bir mutluluk ortamıdır. Şimdiye kadar anlatılan gereksinimlerin karşılanması mutlu olmayı getirir. Evde değerli olduğu duygusunu tadan birey mutlu olur ve yaptığı şeylerden doyum alır, kendini gerçekleştirme olanağı bulur. Manevi Yaşamın Temellerini Oluşturma Ortamı Katı din kuralları altında yetiştirilmiş çocuk sürekli yargılanacağı, cezalandırılacağı korkusunu yaşar. Kendi yaşantı ve deneyimlerini zenginleştirecek iç ve dış dünyasını araştırıp keşfedeceği yerine körü körüne itaati, kendi düşünce ve duygularından utanmayı öğrenir. Sağlıklı manevi yaşam ailenin çocuğuna verebileceği en önemli süreçtir. Sağlıklı bir manevi temeli olan insanlar kendisi ile barışık, insan ilişkileri olumlu ve kuvvetli saygılı bireyler olarak yetişirler. KORUNMASI GEREKEN BEŞ TEMEL ÖZGÜRLÜK ve burada olanı duyma ve görme algılama özgürlüğü düşündüğünü olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü duygularını olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü arzularına göre bir şeyi isteme ya da reddetme özgürlüğü istediği yönde gelişerek kendi özünü gerçekleştirme özgürlüğü ANA BABALARIN YAYGIN TUTUMLARI ŞİDDETLİ RET EDİCİ ANA BABA TUTUMU Ret etme ,bir anlamda çocuğun bedensel ve ruhsal gereksinmelerini karşılamayı aksatacak kadar çocuğa karşı düşmanca duygular beslenilmesidir. Şiddetli ret edici tutumu olan ailelerde çocuğa karşı düşmanmış gibi davranılır. Şefkat,sevgi,sıcaklık verilmez. Öz evlatları olduğu halde anne baba tarafından çocuk üvey evlat muamelesi görmektedir. Bazen sadece anne bazen de sadece baba çocuğu ret eder. Ama genelde aile içinde çocuğa soğuk davranılır. Beğenilmez ve devamlı her yaptığı eksik ve yanlış davranışları baskı yapmak için her türlü fırsat iyi yönleri değil de devamlı kötü yönleri su yüzüne çıkarılır. Her türlü angarya bu çocuğa yıkılır. Bazen diğer çocuklar da bu muameleden nasiplerini genel de günah keçisi olarak bir çocuk seçilir. Ret edilen çocuğa evdeki diğer çocuklardan farklı davranılır. Aile sıcak,sosyal ve güven verici havadan kesinlikle içi yaşam gerilim,çatışma ve kavgalarla doludur. Anne baba çocuğu sevmemekte ,anlamamakta ve onu diktatörce yönetmeye çalışmaktadır. KAYITSIZ VE PASİF ANNE BABA TUTUMU Pasif ve kayıtsız ebeveyn ,çocuğun davranışları karşısında “ilgisiz ve kayıtsız” davranışlar sergileyen anne babadır. Onlar için çocuğun varlığı ve yokluğu belli değildir. Bu gruba giren anne babalar hoş görü ile boş vermeyi birbirine karıştırmaktadırlar. Anne baba çocuğa karşı çocuğun kendisini rahatsız hissedecek kadar kayıtsız ihmal eden anne baba zorunlu olduğu zamanlarda, çocukla yüzeysel bir ilişki kurabilmektedir. Çocuk anne babayı rahatsız etmediği müddetçe ,görünürde çocukla ilgili pek bir problem çocuk anne babayı rahatsız eder ve onların yollarına çıkıp engel teşkil ederse ,anne baba çocuğa karşı düşmanca bir tutum ve tavır takınır. Çocuğu düşman kuvvet ilan sonra ise çocuğa karşı yine kayıtsız tutum sergilerler. Anne babaların kişilik yapıları ,sessiz ,vurdumduymaz pasif oldukları gibi saldırgan da olabilirler. BASKICI ,OTORİTER,KATI VE SIKI ANNE BABA TUTUMU Çocuğunu ,kendi ideallerinde yaşattığı kalıplara uygun küçük bir yetişkin yapma çabasıyla ,yola çıkan ana babaların çoğunlukla katı,baskıcı ve hoşgörüsüz bir tutum içinde olduklarını bizden yaşça be-dence ve ruhça küçük olabilir fakat bu çocuğumuzun bizim bir model küçüğü- müz olması anlamına henüz bir ve hatalar yapması kadar doğal olabilecek ne olabilir ki? DENGESİZ,KARARSIZ VE TUTARSIZ ANNE BABA TUTUMU Çocuk eğitiminde tutarsızlık çok belli bir davranışı kimi zaman hoş görülmesi kimi zamanda aynı davranış yüzünden ceza alması çocukta cezanın anlamı ve suçun niteliği hakkında kuşkular uyanmasına neden çocuğun bu davranışı anne babanın belirli bir anında, örneğin işten yorgun argın geldiklerinde,sinirli olduklarında veya evde misafir olduğunda mı yanlıştır? Sakıncalıdır? Yoksa her zaman sakıncalı ve uygun değildir?. Örneğin çocuk evde ıslık çalıyordur AMAÇSIZ HOŞGÖRÜLÜ ANNE BABA TUTUMU Anne babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları çocukların bazı kısıtlamalar dışında ,arzularını ,diledikleri biçimde gerçekleştirebilmelerine izin vermeleri anlamına hoşgörü sahibi olan anne babaların çocukları evlerine yönelik olumlu bireyler normal düzeyde ise , çocuk kendine güvenen ,yaratıcı ve toplumsal birey olarak karşımıza çıkar. Amaçsız hoşgörüde ise yukarıda anlatmaya çalıştıklarımdan biraz baba ev içinde ve dışında çocuğun kendilerini rahatsız etmemesi şartıyla ,çocuğun tüm davranışlarında serbestlik vardır. Çocuk bir müddet sonra anlar ki “Anne babayı rahatsız etmezsem, her şeyi yapabilirim.”Demeye başlar. Böyle anne babalar hoşgörülü tutumlarından kolay kolay ayrılmak çocuğa dilediğini vermenin ona karşı koymaktan daha kolay olduğu düşüncesini kendilerine en kolay metotla istekleri “Bırak ver de ağlamasın,çocuk üzülmesin.” Veya “Çocuktur yapar,siz hiç çocuk olmadınız mı?”denilerek yerine getirilmeye yaşamadıkları çocukluklarının ;çocukları tarafından yaşanmasını isterler. Böyle bir tutum çoğunlukla çocuğu cezalandırmaktan korkmanın ve çocuğa bebek muamelesi yapmanın bir dönüşümü olarak ortaya çıkmaktadır. MÜKEMMELİYETÇİ ANNE BABA TUTUMU Mükemmeliyetçi anne baba her şeyin en iyisini çocuğundan gerçekleştiremediği yaşantıları çocuklarının gerçekleştirmesini ister. Mükemmeliyetçi anne babanın çocuğu sınıfın birincisi ve hatta okulun birincisi çok iyi resim yapmalı,şarkı söylemeli,iyi konuşmalı,lider olmalı, iyi yüzmeli,koşmalı herkesin parmakla göstereceği örnek davranışlar sergileyen çocuk olmalıdır. Hayır !Böyle ailelerde çocuk asla çocuk yaşayamaz. KABUL EDİCİ,GÜVEN VERİCİ HOŞGÖRÜLÜ VE DEMOKRATİK ANNE BABA TUTUMU Anne babanın çocuğu kabulü,sevgi ve sevecenlikle ele alması,çocukla ilgilenmesi şeklinde davranışa eden anne baba,çocuğun ilgilerini göz önünde tutarak ,onun yeteneklerini geliştirecek ortamı çocuk için gören çocuk,genellikle sosyalleşmiş,işbirliğine hazır,arkadaş canlısı,duygusal ve sosyal açıdan dengeli ve mutlu bir bireydir. Anne baba birbirlerine ve çocuklarına karşı olan duygularında net ve içinde güven ve şeffaflık nasıl baş edebileceklerini birlikte ortamda yetişen çocuğa kişilik özelliği olarak aynen yansır. Ana babaların çocuklarına karşı hoşgörülü sahibi olmaları,çocuklarını desteklemeleri,bazı kısıtlamaların dışında çocuğun istek ve arzularını yerine getirmeleri anlamına gelmektedir. ANNE-BABA DAVRANIŞLARININ ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Çocuğun zeka ve kişilik gelişiminin temelinde annenin ve babanın davranışlarını buluyoruz. Onların tek tek kişilikleri, birbirlerine olan davranış ve tutumları ve çocuklarına gösterdikleri ilgi ve davranış biçimleri gerçekten çok önemlidir. Çocuğun zeka ve kişilik gelişiminde, özellikle anne ve baba davranışlarının büyük rolü vardır. Bazı çocuk ileriki yaşamında tıpkı anne ve babası gibi davranır. Bazı çocuk öyle zorlanmıştır ki, reaksiyon olarak, kendisine yöneltilen davranış ve eğitim tarzının tam tersini seçer. Doğru ya da yanlış olduğunu gözetmeden… İçinde birikmiş acı ve sorunlar nedeni ile… Bazıları da, kendi anne ve baba davranışlarını bilinçli bir yorum süzgecinden geçirir ve en iyisini, en doğrusunu uygulamaya çalışır. “Benim doktor olmamı isterdi, annem… Olamadım… Bari oğlum doktor olsun. Bunu sağlamak zorundayım…” YA DA “Okutmak için boşuna zorladılar beni… Zamanım boş yere harcandı. Ben çocuğumu okutmayacağım. Bir an önce hayata atılsın ve para kazansın.” YA DA “Onun annesi ve babası olarak görevimizi seve seve yapacağız. Neye yeteneği varsa ve ne olmak isterse öyle olsun. Eğitmek, yetiştirmek, mutlu ve verimli olmasına yardım etmek en büyük görevimiz bizim…” Bu ve benzeri davranışlara çok sık rastlamaktayız. Genellikle çocukların öğrenim ve eğitimlerinde anne ve babanın, idealleri büyük rol oynamaktadır. Çocuklarında adeta kendilerini gerçekleştirmek istemektedirler. Kişilik özellikleri tam gelişmemiş olan “BÜYÜK ÇOCUKLAR” dır bunlar… Kendi geçmişlerinden , kendi çocukluk sorunlarından sıyrılamamış olan büyük çocuklardır AİLEDE PROBLEMLER Türk ailesini olumsuz yönde etkileyen pek çok problemler vardır. Kısaca bu problemleri şöyle sıralayabiliriz Köyden şehre göç, hem sosyal yalda, hem de ailede büyük değişikliklere yol açmıştır. Başta köydeki gelenek ve göreneği kontrol edici baskısından kurtulup, başıboş bir ortama itilmişlerdir. Özenilen, gıpta edilen, taklit edilmeye çalışılan yabancı bir çevreye gelmişlerdir. Kitle iletişim araçlarının tesiri ve moda, aileyi derinden sarsmaktadır. Birçok aileler bu sıkıntıya ve perişan hayata, sırf kuru bir kavga uğruna katlanmaktadırlar. Diğer taraftan özenti sonucu bütçelerini zorlayan harcamalara gitmektedirler aile bütçesinin sarsılması önce geçimsizliğe, daha sonrada boşanmaya kadar varan bir dizi hususlara sebep olmaktadır. Sırf maddi mülahazalarla yurt dışına giden vatandaşlarımızın aile ve çocukları, hem kendileri hem de milletimiz için büyük bir yakınları yanına bırakılan çocuklar ,aile şefkatinden mahrum ,birazda başıboş olarak ülkelerde doğan ve yaşayanları ise ,büyük kültür ve kimlik buhranıyla karşı karşıya gelmektedir. Devamlı reklamlara muhatap olan aile israfın içine aile bütçesini zorlamaktadır hatta geçimsizlik sebepleri arasıda,israfın önemli payı olduğu unutulmamalıdır. Günümüzde ailelerin kendini müdafaa mekanizmaları canlandırmak örnek olma annenin mürebbilik rolü gibi. Türk ailesinin dayandığı temel değer ile şartlar ve ortamı arsında bir uyumsuzluk,belki e bir çatışkıdan söz uyumsuzluk veya çatışkıyı iki guruba ayırabiliriz. İç Uyumsuzluk Ailenin dayandığı temel değerin ,zaman içinde ortaya çıkan yeni şartlara göre yorumlanması yapılmadığından veya geç yapıldığından dolayı ortaya çıkan nedeni belli bir kültürel yeterlik, birikim yokluğu olabileceği gibi, siyasi, teknik veya ekonomik kararların uygulanması sonucu şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Elbette daha başka nedenlerin etkisi bu arada düşünülebilir. Bu hususta özetle şu tespitin yapılabileceği söylenebilir. Ailede içi uyumsuzluk, eğer ailenin dayandığı temel değer değiştirilmek istenmiyorsa, belli sarsıntılara yol açsa bile, giderilebilir. Bu konuda Türk ailesinin geçirdiği önemli deyimlere sahip olduğu belirtilmelidir. Ancak burada vurgulanması gereken ailenin dayandığı temel değerlerin reddedilmesi, ortaya çıkan şartlara karşı destekleyici düzenlemelerin yapılmasıdır. Nitekim bugün için Türk ailesinin çeşitli nedenlerin oluşturduğu bir iç uyumsuzluk yaşadığı söylenebilir buna karşı alınacak kısa vadeli önlemlerin tespit edilmesi gerekir. Ancak sadece önlemler sınırında kalmak sağlıklı bir sonuca götürmez bu önlemlerle birlikte eğitime, kültürel değerlerin fonksiyonel hale getirilmesine, toplumsal ve ekonomik sorunların çözümünde destekleyici yöntemlerin uygulanmasına ihtiyaç iç uyumsuzluk, ailenin dayandığı temel değerden değil, bu değerin algılanma ve yorumlanma yetersizliğinden kaynaklanmışa benzemektedir. Bu bakımdan aile fertlerinin eğitilmesi bir dereceye kadar mümkün ise de bir noktadan sonrada toplumun duyarlılığına ve devletin rasyonel ve yerinde düzenlenmesini sorumlu kılmaktadır. Dış Uyumsuzluk Devletin yada siyasi iktidarların, iletişim organlarının, bazı çevre ve kuruluşların topluma, aileye ve insana rağmen kültürel bir değişime, yani dünya görüşünü ikame etme çabalarına ağırlık vermesi. Şüphesiz bunun tarihi, siyasi kültürel bağlamda yürütülmeye çalışılması sorunun çok yönlülüğünü ortaya koyar. Türk ailesinin karşı karşıya kaldığı dış uyumsuzluğun anlaşılmasında , yorumlanmasında ve çözümlenmesinde mutlaka dikkate alınmak durumundadır. Belki de çatışma olgusunu bu bağlamda temellendirmek gerekebilir. EVLİLİKTE KAVGA Evlilik aylarında çiftlerin çoğu gerçekle pek ilişiği olmayan hayal dünyalarında yaşarlar. Daha evliliklerinin ilk aylarında, bir arada yaşamaya alışma devrelerinde kavga etmek bir çokları için ölüm demektir. Bu bakımdan da ilk aylarda her iki tarafta kavgadan sakınmak için ellerinden gelen çabayı harcar eşlerinde kendilerini kızdıran rahatsız eden yanlar bulsalar bile bunları içlerine atarlar. Sonunda içe atıla atıla bu duygular günün birinde ufak bir söz veya davranış sonucu taşıverir ve o zaman da kavga patlak verir. Böyle bir kavga çözümlenmeleri pek de güç olmayan çeşitli sorunların dile getirilmesine yardım kavgayı günlük çeşitli olaylarla gerilen sinirlerine bir rahatlık verme aracı olarak kullanırlar. Günlük yaşamın sinirlerimiz üzerindeki baskısı o derece fazladır ki, pek çoklarımız zaman zaman bu baskıyı azaltmaya gereksinim duyarız. Yalnız basıncı azaltmada, evdekilerle kavga etmeden daha uygun yollar vardır Açık havada idman yapmak, sinemaya, tiyatroya gitmek, spor yapmak birlikte sık kavga etmek eşler üzerinde birikici bir etki yapar. Her kavgada kullanılan bazı acı sözleri unutmak güç olacaktır. Kavga anında bu acı sözlerin eşleri fazlasıyla ve bunların uzun süre unutulmaması eşler arasındaki kavgaların sıradan iki insanı kavgalarından çok daha tehlikeli ve zararlı olmasının bir nedeni de eşlerin birbirlerinin zayıf yanlarını çok iyi bilmeleridir. Kavga esnasında onun benliğini ve kişiliğini en çok kırabilecek ve dile gelip söylenmesinden korktuğu gerçekleri ortaya döküverme, içten bile değildir. ÇOCUĞUN YANINDA AİLE MÜNAKAŞALARI Çocuğun yanında aile münakaşalarının ve bunun yinelenmesi doğru değildir. Çocuk bunlardan endişe duyar. Bu endişenin bir şekli kendi benliğinin ne olacağı tarzındadır. Kendine ve geleceğine dair güven hissi bir bakıma emniyet hissi yetersizliği burada söz konusudur. Gayet tabii anne ve babalarına sevgisi, onları kaybetme korkusu da böyle anlarda belirecektir. Çocuğun ruh sağlığı olumsuz yönde etkilenecektir. Aile münakaşaları eğer çok gerekli ise çocuk uyuduktan sonra yapılmalıdır. Zira çocuğun bu münakaşalardan yaralanması hiç kimsenin işine yaramayacaktır. Sorunlu bir çocuğun bakımı aile için daha da güç kendisine iyi bir hayat sağlamak için gösterilen gayreti bilmelidir. Bu ağırlığın anne baba ve diğer sosyal çevre bireyleri üzerinde olduğunu öğrenmelidir. Fakat bu hal asla çocuğun başına kakılmamalıdır. Sıkıntılar altında ölmüş, bitmiş intibaa da verilmemelidir. Zira bu yaşta anne ve babası çocuk için abide denilebilecek ölçüde üstündür. ÇOCUKLARINI İHMAL EDEN ANNE VE BABALAR Çocuklarını ihmal eden ona veya onlara kötü muamele yapan anne ve baba çoğu zaman bunu istemeyerek yapar. Bu çemberi kırmak aileye hizmet gereklidir. Çocukların içinde onları büyümeye yönelten kuvvetli bir çaba vardır. Eğer gayretlerimizi çocuğun bu kuvvetli çabası ile bağdaştırırsak onun tam olarak gelişmesini sağlamış olma yönünde çok önemli adım atmış oluruz. Çocuklarını ihmal eden anne babaların büyük bir kısmı çocuğu tanımamakla yanılgıya düşmektedirler. Çocuk arkasında ana ve babasının desteği, önünde ise onların kuvvetli tecrübe bilgisi bulunduğu müddetçe başarı yolundadır. Etkili Aile İletişimi Her zaman bilinen bir söz vardır” Eğitim ailede başlar” Gerçekten de çocuğa aile içinde gereken becerileri kazandırmaya çalışıyoruz. Ama ne kadarını ve nasıl. Zaten önemli olanda “Nasıl” sorusunun cevabı. Her aile başarılı çocuklar yetiştirmek ister. Bunun için çocuklarına mümkün olduğunca iyi bir gelecek sağlamaya çalışırlar. Onları iyi okullarda okutmak ister. Bunun için aile varını yoğunu ortaya koyar tüm özverisini çocuğuna verir. Ancak yadsınan bir konu vardır ki oda çocuğun sağlıklı bir kişilik nasıl geliştireceği. Aslında hayatta her şey başarı değildir. Önemli olan çocuğun içinde bulunduğu dönemi nasıl atlattığı, nasıl bir kimlik oluşturduğudur. Çocuk aileyi yansıtır. Aile içindeki bireylerin kişilik yapısı çocuğun kişiliğini şekillendirir. Yani aile iletişim becerilerini kullanmazsa çocukta iletişim becerilerini kullanamaz. Dolayısıyla çocuk hem ailede hem de sosyal çevrede sürekli çatışma içine girer. O halde “aile çocuğa nasıl eğitim verecek, çocukta nasıl sağlıklı bir kişilik oluşturacak?”. Elbette ki her anne baba çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek ister. Çocuğuna iyi niyetle yaklaşmaya çalışır. Ama anne baba iyi niyetleri kullanmasına rağmen yanlış yöntemleri kullanabiliyor. Burada ailenin vereceği iyi bir eğitim çocuğuyla kurduğu sağlıklı iletişim becerilerini kullanmasına bağlıdır. Bu sağlıklı iletişimi çocukla kurabilmek için önce onu tanımak ve onun temel gereksinimlerine saygı duymak gerekir. İşte ben de bunu düşünerek etkili iletişim kurma yollarını basit olarak size anlatmaya çalıştım . Bu kitapçıkta çocuğunuzun temel gelişimsel özelliklerini görecek, onu daha iyi tanıyacak ve daha iyi anlayacaksınız. Ayrıca sorun çözme, ben dilini kullanabilme, etkin dinleme gibi temel iletişim becerileri ile çocuğunuza daha olumlu yaklaşabileceksiniz Her şeyden önemlisi çocuklarınızı ayrı birer kişi olarak görüp onların kişiliklerine, bağımsızlıklarına saygı duymaktır. Çocukları tanımada ve anlamada en büyük yardım aslında kitaplar değil çocuğunuz ve sizlerin arasındaki o köprüdür. Yani ETKİLİ İLETİŞİM. Etkili iletişim çocuğunuzla aranızdaki o köprüyü kurup ona ulaşmanızı kolaylaştıracaktır… AİLE İÇİ İLETİŞİM Etkili iletişimin temelinde bireyin kendisini tanıması, kendi değerlerinin ve tutumlarının farkında olması ve kendine güven yatar. İyi bir iletişimci ipuçlarını anında görür jestler, mimikler, beden duruşu ve onları gerçekçi olarak değerlendirir. İLETİŞİM ENGELLERİ vermek, Yönlendirmek Bu iletiler kişinin duygularının önemsiz olduğu mesajını verir. Kişi diğer kişinin istediğini yapma zorunluluğunu hisseder. Gözdağı vermek Bu iletiler de emir verme ve yönlendirmeye benzer; ancak kişinin vereceği yanıtın karşılığı olacak tümceleri de içerir. Kişinin isteklerine saygı duyulmadığı mesajını verir. Bu durum kişide öfke ve düşmanlık yaratır. dersi vermek Bu tür ilişkilerde otoritenin ve zorunlulukların gücü kişiye karşı kullanılır. “yapmalısın, etmelisin” mesajlarını iletir ve bireyi karşı koymaya zorlar. vermek ve çözüm önerileri getirmek Kişinin sorunlarını kendi kendisine çözeceği yeteneğinin olmadığına inanıldığını gösterir. nutuk çekme, mantıklı düşünceler önerme Bu durum aile içinde o anda herhangi bir sorun yokken çocuklar tarafından kabul edilebiliyor; ancak, sorun anında bu durum kabul edilmiyor ve daha fazla çatışmalara neden oluyor. Mantıklı düşünceler önerme çocuğun mantıksız ve bilgisiz olduğuna dair mesaj iletir. eleştirmek, suçlamak,aynı düşüncede olmamak Bu iletiler çocuk üzerinde diğerlerinden daha fazla olumsuz etki yapar. Bu değerlendirmeler çocuğun benlik saygısını düşürür. Çocuklar hakkında yapılan olumsuz değerlendirmeler çocuğun kendisini değersiz, yetersiz görmesine neden olur. aynı düşüncede olmak, olumlu değerlendirmeler yapmak Genel inanç olarak bu durumun çocuğa zarar vereceği hiç düşünülmez. Çocuğun öz imgesine uymayan değerlendirmelerin yapılması çocukta kızgınlık yaratır. Çocuklar bu iletileri anne babanın kendilerini yönlendirme ve isteğini yaptırma girişimi için kurnazlık olarak yorumlarlar. “Siz böyle söyleyince sanki ben daha çok mu çalışacağım?” gibi düşünürler. Övgü ise başkalarının yanında yapılıyorsa çocuğu utandırır. Aşırı övgü sonucunda çocuk buna alışır ve övülmeye gereksinim duymaya başlar. takmak, alay etmek Çocuğun benlik saygısı üzerinde olumsuz etki yapar. analiz etmek, tanı koymak Bu durum çocuğun konuşmasını, kendi duygularını ifade etmesini engeller. vermek, desteklemek, avutmak, duygularını paylaşmak Anne babalar çocuklarının duygularını tam olarak anlamadıklarında ortaya çıkar. Böyle bir durumda sorun hiç yokmuş gibi algılanıp avutma eğilimine gidilir.” Üzülme yarın her şey düzelecek, kendini daha iyi hissedeceksin” gibi mesajların verilmesi çocuğun önemsenmediği hissini verir. sormak, sınamak, sorgulamak Çocuk sorgulanıyor hissine kapıldığında bu durum onda güvensizlik, kuşku oluşturur. dönmek, oyalamak, alay etmek, şakacı davranmak, konuyu saptırmak Böyle iletiler yüzünden çocuk anne babasının onunla ilgilenmediğini, duygularına saygı göstermediğini belki de onu dışladığını, dikkâte almadığını düşünür. Çocuklar sorunlarını dile getirdiklerinde çok ciddidir. Şaka ve espriyle karşılık vermek onları incitebilir ve itilmişlik kenara atılmışlık duygusunu verir. EŞLER ARASI UZLAŞMACI DİYALOG KONUSUNDA ON İLKE İLKE 1 SÖYLEYİN Aklınızdan geçen her şeyi söyleyin kaygılarınızı, korkularınızı ve isteklerinizi dile getirin. Sizin için önemli konulara eşinizin de önem vermesi için tercihlerinizi ortaya koymanız gerekir. Her duygunuzu açıklıkla paylaşmak, aranızda bir yakınlık bağı oluşturur. Bu da birbirinize olan bağın güçlenmesini ve derinleşmesini sağlar. Ayrıca kendinizi ciddiye alarak, duygu ve düşüncelerinize saygıyla kulak vererek, eşinizin de sizi anlayışla dinlemesi olasılığını arttırabilirsiniz. Gerçekten söyleyin İpucu vermek yada dolaylı iletişim, riski fazla, kazanç umudu az bir stratejidir. Duygu ve istekleri açıklıkla ifade etmek her zaman daha etkilidir. Ummaktan ve merak etmekten kaçının Eşinizin aklınızdan geçenleri okumasını ummanız, hem onu hem de sizin aklınızı karıştırır Aynı sizin eşinizin aklından geçenleri okuduğunuzu zannettiğiniz gibi. Ummak ve merak etmek konularının alternatifi, söylemek ve sormaktır. “Biliyorsun, bence” lere dikkat edin Eşinize belli bir konudaki düşüncenizi daha öncede ifade ettiğinizi düşündüğünüzde sözlerinizle biliyorsun, bence diye barlarsınız oysa “biliyorsun, bence” diye başlamak yerine düşüncenizi dolaysız olarak ifade etmeniz daha doğrudur, çünkü diğeri eleştirel yöntemdir ve karşınızdaki insanın hemen kendisini savunmaya çekmesine neden olur. “İstediklerinizi söyleyin, istemediklerinizi değil” İstemediklerinizi söyleyerek kaygılarınızı dile getirebilirsiniz, ama bu yolla istediklerinizi ifade etmiş olmazsınız. Birine istemediklerinizi söylemek, o insana renkli bir fotoğraf vermek yerine filmin negatifini vermeye benzer eşinize negatifler vermek yerine pozitifi verin, yani istediklerinizi ifade edin. “Rica edin, şikayet değil” Şikayetler geçmişe odaklanır, umutsuzluk yaratır. Ricalar tercihlerinizi ifade eder gelecekle ilgili davranışlarınıza odaklanır ve şimdiki durumunuzu düzeltmeniz yolunda size yol gösterirler. İLKE 2 DUYGULARINIZI DİLE GETİRİN Duygularınız eşinizle paylaşmanız gereken önemli bilgilerdir. Aynı zamanda duygularımızı düşüncelerimiz için bir başlangıç noktası olarak almamız gerekir. Duygular, düşünceler ve eylemler birbirinden ayrılmazlar Üçü bir arada iş başındadır. Bir duygunuzun farkına vardığınızda, aldığınız mesajı doğru değerlendirebilmeniz için, o duygu hakkında iyice düşünmeniz gerekir. Duygularınızı bu şekilde kullanabilirseniz, kaygılarınızın, korkularınızın ve tercihlerinizin neler olduğunu anlamanızda size yol gösterirler. “Duygular tek sözcükten oluşan etiketlerdir” “Hissediyorum” demek bir takım duygular içinde olduğunuzu belirtir. Duygunuza utanç, neşe, sinirli, iğrenmek gibi bir etiket yapıştırıp, bu duygunuza odaklanmakla ilk adımı atmış olursunuz. “Senin .… tığını hissediyorum” şeklindeki ifadelerinize özellikle dikkat edin “Senin yeterince uyumadığını hissediyorum şeklindeki bir ifade bir duygunun ifadesi değil, karşıdaki insan hakkında söylenmiş bir sözdür. Karşıdaki kişinin hemen savunmaya geçmesine neden olur, çünkü bir eleştirinin yolda olduğunu göstermektedir. Çözüm duygulardan önce düşüncelerin ifade edilmesindedir. “Duygularınızı sözcükler dökün davranışlara değil” Duyguların davranışlarla değil sözcüklerle ifade edilmesi yanlış anlaşılma riskini azaltır ve eşinizin tepkilerinin de içten olmasını sağlar. “Kışkırtıcı bir dil kullanmaktan vazgeçin”kullandığınız dil duygusal anlamda ne kadar yoğunsa eşinizin yanıtları da o kadar yoğun olacaktır. Her ikinizde ne kadar duygusal olursanız, tartıştığınız konu ne olursa olsun birbirinizi düşman görmeniz o kadar olasıdır. “Benim kendimi……. hisetmeme neden oluyorsun” dememeye özen gösterin Örneğin “Benim kendimi çok kötü hissetmeme neden oluyorsun ve ne yapacağımı bilemiyorum.” Gibi bir cümle bir suçlamadır, duygularınızı ifade etme biçimi değil. Böyle bir ifade duygularınızın sorumluluğunu sizi dinleyen kişinin omuzlarına yükler. Oysa “Kendimi çok kötü hissediyorum” cümlesi yaşadığınız durumu tanımlar bir suçlama değildir. İLKE 3 GİRMEK YASAKTIR Eşinizin düşünceleri hakkında konuşmamalısınız kendi düşünceleriniz hakkında konuşmanız ve eşinizin düşüncelerini sormanız çok önemlidir Ancak eşinizin düşünceleri hakkında konuşmakla, kendi kişisel duygu ve düşüncelerinizle eşinizin kişisel duygu ve düşüncelerinin arasındaki sınırı zorlarsınız. Eşiniz hakkında konuşmak, eşinizin özerkliğini tehlikeye atar ve iki ayrı birey değil de tek bir insanmışsınız gibi olağandışı bir durum ortaya çıkar. Bireyler bağımsız kimliklerini yitirmek istemezler. Eşinizin düşünceleri hakkında yorum yapmak aranızda zıtlık doğmasına neden olurken eşinizin kaygıları yada düşünceleri hakkında soru sormak sizi birbirinize yakınlaştırır. “Sınır ihlallerini bırakın iç görü kazanın” Bir başkası adına konuşmak, ona ne yapması yada kendisini nasıl hissetmesi gerektiğini söylemek, o insanların sınırlarını zorlamak anlamına gelir. Bu tür sınır ihlalleri hiç farkına varmadan gerçekleşir ve ters bir tepkinin bedeli çok kendiniz hakkında konuşmanız ve eşinize hakkında soru sormanız gerektiğini ihlalinde bulunduğunuzu her fark ettiğinizde eğer duygu ve düşüncelerinizi hemen kendinize yönlendire bilirseniz iç görü kazanma becerisi elde edebilirsiniz Sınır ihlallerinin türüAkıldan geçenleri okumaya okumaya çalışmak,etiketnitelikleryapıştırmak eleştirmek,öğüt vermek yada yönetmeye çalışmak. “Kördüğüm haline gelmiş konuşmaları çözün”kördüğüm terimini eşlerin birbirlerinin duygu ve düşüncelerini ifade etmelerinden kaynaklanan karışık durumlar için eşinizin kendinizce ne düşündüğü hakkında konuşuyorsanız ve eşiniz de size karşı aynı şekilde davranıyorsa,aranızdaki diyalog zamanla çözümsüz bir hal alır bu diyalogu çözebilmek için,cümlelerinize”ben”diyerek başlayın ve sadece kendi duygu ve düşüncelerinizden söz edin,yada eşinize soru sorun. “Biz”diye konuşmamaya özen gösterin”Biz” adılı iki özerk birey olduğunuz ve farklı duygu ve düşüncelere sahip olduğunuz gerçeğini maskeleyen bir yada düşünceleriniz hakkında konuşurken biz adılını kullanmak gerginliklere yol açabilir. “Sen …dıgın zaman ben” ile başlayan cümlelerin yarattığı cümleler “Sen sofrayı kurmadığın zaman ne yapacağımı bilemedim”.Diye başlayan cümleler eşinizin sizin sınırlarınızı ihlal etmeden size diyalogu sürdürme olanağı tanıdığının kanıtıdır. İLKE 4 HAVA KİRLİLİĞİNE HAYIR Eşiniz hakkındaki küçük düşürücü yorumlarınız aranızdaki atmosferin kirlenmesine neden tür mesaj karşıdaki insana nötr bir biçimde,ona değer verdiğinizi anlatır şekilde yada “seni sevmiyorum” anlamını veren zehirli bir biçimde tonunuz neşeli olduğunuzu,zevk aldığınızı yada tatmin olduğunuzu ifade edebildiği gibi,bir şeyi onaylamadığınızı,alay ettiğinizi yada bir şeyden hiç hoşlanmadığınızı anlatabilir karşınızdaki insanı zehirlemek,bazen kullanılan sözcüklerin çağrıştırdığı gizli anlamlarla da mümkün saçan yorumlar eşinizi kışkırta bilir. Ve birbirinizden uzaklaşmanıza neden olabilir. Bu yorumlar ilişkinizin gücünü bir birinize sevgi göstermekten,bir birinizi incitmeye yönlendirir ve benlik saygınızın ve evliliğinizin zarar görmesine neden olur. “Yaşananlar hakkında bilgi verin,eleştirmeyin”Yaptıklarınız hakkında bir başkasından bilgi almak,kendinizi değişik bir açıdan aynada görmeye benzer. Nasıl davranmanız gerektiği konusunda seçenekler sunar size. Davranışlarınız hakkında bilgi almak daima olumlu değişmelere neden olur. Eleştiri ise zehirli bir iğne gibidir. Duygularınızı incitir ve savunmaya geçmenize neden olur. “zehirli sınır ihlallerinden kaçının”Eşinizin sınırlarını ihlal eden yorumlar onun kendisini savunmaya geçmesine neden olur ,çünkü bu yorumlar onun sınırlarını aşmıştır. Eşinizi olumsuz bir şekilde yorumladığınız zaman onun hemen savunmaya geçtiğini görürsünüz,çünkü onun benlik saygısına zarar vermişsinizdir. Bu tür zehirli sınır ihlalleri aynı zamanda kaygılı,öfkeli ve ters tepkilere neden olur. “zehirli sınır ihlallerinden vazgeçin,şefkatli davranmaya ve iç görü kazanmaya çalışın”Sınır ihlallerinin panzehiri,iç görü sahibi olmaktır iç görü sahibi olmak kendinizi tanımaktan geçer,düşünce ve duygularınızın ifadesidir,eşinizi olası en iyi açıdan görme sanatı olan şefkattir. Eşinizin iyi niyetini ve olumlu davranışlarını tanıdığınız zaman ona karşı şefkatli ve anlayışlı davranırız. İLKE 5 BİLGİ EDİNMEK İÇİN DİNLEYİN Öncelikle,eşinizin söylediklerinin doğru,yararlı ve mantıklı olup olmadığını anlamak için dinleyin . Eğer dinlerken amacınız eşinizin söylediklerinin yararlı olup olmadığını anlamak ise,onun size sunduğu bilgileri anlamak için dinliyorsunuzdur. Dinlemenizin amacı bilgi edinmektir bilgi edinmek için dinlemenin karşıtı,itiraz etmek için dinlemektir. Eğer eşinizin yanlışını bulmak için dinliyorsanız,çok değerli bilgilerden yoksun kalırsınız ve aranızdaki ilişki bir çekişmeye dönüşür. “ama”lara dikkat edin”Ama sözcüğü daha önce söylenen her şeyi bir anda siler atar. Sizinle ilgili yorumları ama ile başlayan bir cümle ile başlarsanız,eşinizin size sunduğu bilgiyi kabul etmeyip,reddettiğinizi ifade ediyorsunuz demektir. Söylediğiniz herhangi bir şeye “ama”ile başlayan bir yanıt alırsanız ,söylediklerinizin dikkate alınmadığını düşünerek rahatsız olursunuz. “ama”yerine “ve” kullanın ”ama” nın panzehiri ve dir.”ve” sözcüğü sözlerinize yeni bir şeyler ekleyeceğinizin belirtisidir oysa “ama” sözlerinizden bir kısmını geri alacağınızı ifade eder. “ve” sözcüğü yada “aynı zamanda” gibi benzeri ifadelerle diyaloglarda akış sağlanır. “dikkatli dinleme konusunda alıştırma yapın” dikkat bir ışına dinlerken eşinizin size söylediklerine odaklanırsınız. Çiftler farkında olmadan eşleri konuşurken onları dinleme konusunda ihmalkar davranabilirler. Dikkatli bir dinlemede eşler birbirlerinin sözlerine içtenlikle kulak verirler. “Dinlemek daha güvenlidir”. “ Bir savcı gibi dinlememeye özen gösterin “ “Bir dedektif gibi dinlememeye özen gösterin “ “Bir yargıç gibi dinlememeye özen gösterin” İşittiğinizi belli edin” “Stratejik yinelemelerde bulunun” İLKE 6DUYGULARA KULAK VERİN Duygular önemli mesajlar taşır. Sözcükler gerçekleri dile getirirduygular isi bu gerçeklere “lezzet” –olumlu yada olumsuz ,içten yada yaralayan ,tehditkar yada zevkli – katar ve böylelikle gereken tepkiyi vermenizi güneş pırıl pırıl olabilir ,ama dışarı çıkıp, güneşte bir yürüyüş yapmanızı sağlayacak olan duygusal durumunuzdur. Duygulara çoğunlukla gerekli önem verilmez. Duygular dostluk yada ciddiyet gibi hep geri planda tutulur ve önemsenmez. “ona empati gösterin “ “duygulara kulak vermek güvenlidir” İLKE 7 İKİ TARAFLI DİNLEYİN Hem eşinizin hem de kendi sesinize kulak verebilme yeteneği ,özellikle bir eylem planı yaparken çok yararlı olur. Biri için önemli bir konu ,o anda diğeri içinde önem kazanır. Böylelikle birbirlerine “ benim için önemlisin “ mesajını evliliklerinin yürümesi için kazanmaları gereken en önemli beceri iki taraflı dinleme olmalıdır. “Aşırı fedakarlık yapmamaya özen gösterin” “sesleri eşit olarak yükseltin” “zorbalık yapmamaya özen gösterin” İLKE 8 DİYALOGLARINIZI DOKUYUN Diyalog konusunda başarılı olanlar diyaloglarını dokurlarher biri kendi perspektifini ,karşısındakinin perspektifiyle birlikte dokur ve ortaya tek ve karşılıklı anlayıştan kaynaklanan yeni bir görüş çıkar. Böylelikle de konuşurken bir fikir birliğine varılır. Dokunmuş bir diyalogda şunlar koşuldur. _eşiniz konuşurken dikkatle dinlemek _aldığınız bilgiyi yüksek sesle yinelemek _Eşiniz sizi dikkatle dinlerken ,o konuda kendi görüşünüzü eklemek “kaygılarınızı paylaşın” “iyi dinleyiciler söz keser” “Yavaş davranmak her zaman hızlıdır” “Konuşmaları yinelerken genellemeler yapmaktan kaçının “ İLKE 9 DÖRT ÖZELLİĞE DİKKAT EDİN Etkin bir diyaloğun dört önemli özelliği vardır. “Simetri sağlayın” Diyalogda simetri yaşayan her birinin ne kadar konuştuğudur. Eşler eşit miktarlarda konuşuyorlarsa simetri sağlıyorlar demektir. “Kısa bölümler halinde konuşun” “Özel konuları paylaşın” “konuşmaları özetleyin” İLKE 10HAVAYI KONTROL EDİN Çiftlerin,stresler ve gerginliklerle yüz yüze gelseler bile ,ilişkilerinin havasını kontrol etme şansları vardır. Genel koşullarınız ister sorunlu ,ister sakin olsun ,bir çift olarak kendi durumunuzu büyük ölçüde kontrol altında tutabilirsiniz. Buna hava kontrolü diyeceğiz. Isıyı ve hızı kontrol altında tutun. Kullandığınız sözcükleri kontrol edin. Hızlandığınız taktirde ara verin. Çıkış ve giriş yollarını planlayın. Yorgunluk ,açlık ,hastalık ve bunalım anlarını kontrol altında tutun.
OLUMLU İLETİŞİM İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR İnsan sosyal bir canlıdır. Bu nenle iletişim kurmak insanlar arasındaki ilişkilerde oldukça önemli bir hal almaktadır. İnsanların büyük bir çoğunluğu zamanlarının %80 - %90’ını iletişim kurarak geçirirler. Ancak başarılı bir iletişim için çabalayan insan belki de %5’i geçmemektedir. İnsanlar arası ilişkilerde kim ne derse desin önemli olan fikirler değil duygulardır. Eğer sizler karşınızdaki kişilerin duygularını dikkate alırsanız, etkileyebilirseniz iletişiminiz daha olumlu olacaktır. Olumlu bir iletişim kurabilmek için şu hususlara dikkat ediniz. Her insanın bir egosu vardır. Bu ego onun en önemli varlığıdır. Onun egosuna yapılan her saldırıeleştiri geri çekilmesine, kaçmasına, içine kapanmasına veya saldırganlaşmasına neden olur. Bu durumda iletişimi bozucu bir etkiye sahiptir. Karşınızdaki kişiyi kesinlikle eleştirmeyin “sen” kelimesini kendinize yasak edin. Arkadaşlarınızla futbol oynuyorsunuz. Aynı takımda olduğun arkadaşın kaleciyle karşı karşıya kalınca gol atamadı. Eğer siz ona; “sen bir topu bile kaleye atamıyorsun” derseniz iletişiminiz, arkadaşlığınız, takım moraliniz komple bozulur. Ancak ona; “hepimiz ara sıra böyle kolay pozisyonları gole çeviremeyebiliriz” derseniz her şey daha güzel olacaktır. kabul edin İnsanlar genellikle kendi hatalarını görmezler veya görmek istemezler. Kendilerinin dışındaki hataları ise çok rahat bir şekilde görebilmektedirler. Kendi hatalarımızı kabul etmemiz karşımızdaki kişinin de hatalarını kabul etmemesine neden olabilmektedir. Matematikten sınava girdiniz ve sınavınız çok kötü geçti. Sınıfın büyük bir çoğunluğunun sınavı da kötü geçti. Öğretmeninizle uygun bir ortamda bunu konuşuyorsunuz. Olumsuz iletişim “_ Mahsun sınavın çok kötü _ Öğretmenim sorular çok zordu. _ Zor olur mu çok basit sordum. _ Öğretmenim sınıfın durumu belli çok zordu sınav.” Bu iletişim durumu böyle bir kısır döngüde sürer gider. Bu iletişimi bir de olumsuz bir beden dili eklenince öğretmenin öğrenci hakkındaki kanaati zayıflar, öğrencide dersten nefret eder bir matematik düşmanı olur. Bu iletişim şu şekilde olsaydı daha iyi olmazmıydı. “_ Mahsun sınavın biraz düşük. _ Biliyorum öğretmenim, sınava fazla hazırlanamamıştım. Bu nedenle zayıf not aldım. Bir dahaki sınavda daha yi bir not almak için çalışacağımdan emin olabilirsiniz. _ Sınıfın çoğu zayıf aldı. Bende herhalde biraz zor sordum. Bir dahaki sınavda buna dikkat edeyim. _ Sorular biraz zordu ama yapamamamız için mazeret olmamalıydı. _ Sana güveniyorum bir dahaki sınavda daha iyi not alacaksın. Benim işim var. Sonra seninle yine görüşürüz.” Her insanın bir egosu olduğunu daha önce belirtmiştik. Bilinçsiz tartışma karşılıklı egolara saldırıdan başka bir şey değildir. Bu nedenle “senli” tartışmalardan ve bir amaca, doğruya yönelik olmayan tartışmalardan dalaşmalardan uzak durun. demeyin “Hayır” kelimesine herkesin bir antipatisi vardır. Yasaklar listesine giren bir kelimedir. Bu nedenle iletişim sırasında “hayır” kelimesini mümkün olduğunca kullanmamaya çalışın. Arkadaşınız yanınıza geldi ve size “sinemaya gidelim mi?” diye sordu. Sizinde ders çalışmanız gerekiyor. Arkadaşınıza direk “hayır” cevabını verirseniz bu arkadaşlık ilişkilerinizin bozulmasına ve iletişimin kopmasına neden olur. Ona eğer; “sinemaya gelmeyi çok isterdim ancak önemli bir derse çalışmam gerekiyor. Daha sonra gitsek daha iyi olur diye düşünüyorum.” Şeklinde cevap verirseniz her iki taraf içinde iletişim sağlanmış arkadaşlık zarar görmemiş olur. büyük görmeyin, karşınızdakini de küçük görmeyin Kendinizi karşınızdaki kişiden daha üstün bir canlı olarak görmeyin, göstermeye çalışmayın. Siz kendinizi üstün olarak gösterirseniz karşınızdaki de üstünlük havasına bürünmeye başlayacaktır. Kendiniz büyük görmeniz karşınızdakini küçümsemeniz anlamına gelir. İletişim Arkadaşınız kötü bir sınavdan çıktı yanınıza geldi. _ Matematik sınavım çok kötü geçti. Bildiğim soruyu yapamadım. _ Matematik sınavı çok kolaydı. Ben hepsini doğru yaptım. Matematikte bir numara benim öyle değil mi. _ Haklısın ama bende tarih dersinde bir numarayım ve sınıfın en iyisiyim. Bu şekilde iletişim size danışan arkadaşınıza ve arkadaş ilişkinize hiçbir faydası olmayacaktır. Doğru iletişim şu şekilde olmalıydı _ Matematik sınavım çok kötü geçti. Bildiğim soruyu yapamadım. _ Anlıyorum. Belki de bir konuda eksiğin vardır. _ Evet türev konusundaki iki soruyu yapamadım. _ Demek eksiklik burada. Bak sorunu buldun ona çözüm de bulabilirsin. _ Evet eve gidince türeve biraz daha bakayım. Diğer sınavda mutlaka daha iyi bir not alacağım. dikkat edin Askerlik yıllarımda komutanlarımız bize sürekli söylediği bir söz vardı “İlk izlenim çok önemlidir.” Karşınızdaki kişiye ilk izlenimi görüntünüz ile verirsiniz. Görüntünüz insanların %80’i için inandırıcılığınızı artıran bir durumdur. Bir kuruma kravatlı, takım elbise ile giden birisine, tişört ve kot pantolonla giden birinden daha fazla önem verildiğini görmüşsünüzdür. Düzenli ve temiz giyinen bir kişinin diğer kişilere göre sözleri daha çok dikkate alınır. Ayrıca bir söz vardır “Dış güzellik iç güzelliğin göstergesidir. ” diye. İlk izlenim için kılık kıyafetinize dikkat edin, saçlarınızın ve dişlerinizin bakımını mutlaka yapın. olun Yorgunluk, isteksizlik konuşmaların inandırıcılığını azaltır. Karşıdaki onun yalan söylediğini zannedebilir. Bu nedenle iletişimde heyecanlı, aktif, enerjik olun. Yorgun, halsiz veya hasta iseniz bunu mutlaka karşınızdakilere söyleyin. ve mimikleriniz yapmacık olmasın Bebekler anne, babalarının ona sözsel hem de bedensel olarak sevgi gösterdiğini anlar. Bebeğe sevgi göstermeye çalıştığınızı da bebek anlar. İnsanlar arası iletişimde aynı şekildedir. Eğer konuşmanız ve jest – mimiğiniz birbiriyle uyumlu değilse karşıdaki kişinin sizin konuşmanızı inandırıcı ve etkili bulması imkansızlık düzeyine çıkmaktadır. Arkadaşınızın tarihten zayıf aldığında ona moral verici kelimeler kullanırken gülümserseniz bu hiç inandırıcı olmaz. ediniz İnsanlar kendilerine iltifat edilmesini çok severler. İltifat edilen kişide sizi daha dikkatli dinleyecektir ve size duygusal yönden bağlanacaktır. Onun duygularını kabartacağınızdan önyargılarını kırmış olacaksınızdır. üstünlük verin Karşınızdaki kişilere veya iletişim içerisinde olduğunuz kişilere üstünlük atfedin. Örneğin sigara kullanan arkadaşınıza; “Şu sigarayı da bırakamadın. Seni esiri haline getirdi.. şunla bir baş edemedin.” Sözleriyle yaklaşırsan onun tarafından bu hakaret olarak algılanır. Ancak ona; “Sigara içmek senin sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. Senin gibi nefsine, bünyesine hakim olan bir kişi istediği takdirde bu sigarayı bırakabilir, bu yönde sana güvenim sonsuz” kelimeleriyle ona yaklaşırsanız hiç kuşkusuz karşılıklı iletişiminiz daha mükemmel olacaktır. yaklaşın Arkadaşınızla, öğretmeninizle ilişkiniz ne kadar kötü olursa olsun sakın kapıyı kapatmayın. Onların size göre yanlışlarını dile getiriyor olabilirsiniz. Bu yanlışları baş edilmeyecek sorunlar olarak onlara göstermeyin. Olaylara olumlu yönde bakın. Matematik dersi kötü olan bir arkadaşınızın yanında “bu matematik dersi çok zor. Kesin biz bu dersten kalırız. Zaten kafamızda çalışmıyor” sözleri yerine “matematik dersimiz kötü bir yerde eksiğimiz olmalı. Onu tespit edip o yönde çalışmalıyız. Lise 1 de nasıl matematikten geçmişsek bu senede geçeceğiz” sözlerini kullanırsanız hem kendinize hem de karşınızdakine moral ve motivasyon sağlamış olursunuz. İnsanlar sizinle konuşmaktan zevk alırlar. dağıtın, saygı gösterin Sevilmeyen kişilere karşı çoğunluk önyargılıdır. Bu nedenle sevilmeyen ve saygı duyulmayan kişiyle iletişim kurmaktan herkes kaçar. Sevilmeyen kişilerin fikirleri, yaşantıları da onu sevmeyen kişinin hoşuna gitmez. Bu da iletişimi başlamadan engeller. Bu nedenle tüm insanları sevmeye çalışın, ona sevginizi hissettirin. kolunu tutmak Sevemiyorsanız bile mutlaka ona saygı duyun. olun Kullandığınız kelimeler, düşünceler, fikirler konusunda emin olmalısınız ve ona inanmalısınız. Davranışlarınızda bu doğrultuda olmalıdır. Sözünüzün kesilmesinden hoşlanmıyorsanız sizde başka birinin sözünü kesmemelisiniz. Böylece inandırıcılığınız ve karşınızdaki kişinin size güveni artar. tonunu ayarlayın Karşıdaki kişiye bir durum, olay anlatırken ses tonunuzu da en iyi şekilde kullanmalısınız. Kahramanlıkla ilgili bir şiiri kısık bir ses tonuyla okursanız ne kadar karşıdakini etkileyebilirsiniz. Bu nedenle ses tonunuzu olaya göre ayarlamayı unutmayın. Arkadaşınız tarih sınavından kötü bir not almışsa onunla daha kısık bir ses tonuyla konuşun. Çok iyi bir not almışsa ses tonunuzu yükseltin. Başarısını paylaştığınızı ona hissettirin. Öğretmeninizle yazılıda aldığınız not hakkında konuşurken ses tonunuz çok yüksek olmamalıdır. Öğretmen bunu hakaret olarak algılayabilir. Derste bir konuyu anlatıyorsanız önemli noktalarda ses tonunuzu artırın o noktaya vurgu yapın. Böylece anlattığınız konu daha etkileyici ve karşıdakilere bilgi verici olacaktır. 15.“eee”, “ııı” bunları unutun Karşınızdaki bir kişiyle konuşurken, yada birilerine bir konu anlatırken herkesi sinirlendiren ortak bir noktada konuşma aralarında kullanılan “eee”, “ııı” kelimeleridir. Bunlar sizin anlatmak istediklerinizi böleceği için fikrinizi karşıdakine tam olarak anlatamamış olursunuz. bilin İnsanlar hep konuşmak ama hiç dinlememek isterler. Dinleme alışkanlığı karşınızdaki kişiye değer verdiğinizin, onunla duygularınızı paylaştığınızın en önemli göstergesidir. Bir kişiyi dinlerken başka hiçbir işle ilgilenmeyin, sadece onu dinleyin. Hatta onu konuşturmaya teşvik Danışman Ahmet Yıldız Aile içi olumlu iletişim Çocuğunuzun kendisiyle ilgilendiğinizi, ihtiyacı olduğunda yardım edeceğinizi bilmesini sağlayın. Çocuğunuz sizinle konuşmak istediğinde televizyonu kapatın veya gazeteyi elinizden bırakın. Çocuğunuz size önemli birşey söylemeye çalışırken telefon görüşmesi yapmaktan kaçının. Başka insanların özellikle dahil olması gerekmediği sürece, konuşmalarınızı özel tutun. Çocuğunuzla aranızdaki en iyi iletişim etrafta başka insanlar yokken gerçekleşir. Çocuğunuzu başka insanların önünde utandırmak veya güç duruma düşürmek sadece içerleme ve düşmanlık duyguları hissetmesine neden olur, iyi bir iletişime değil. Çocuğunuzun tepesinden konuşmayın. Konuşurken fiziksel olarak çocuğunuzun düzeyine inin. Çocuğunuzun bir davranışı ya da bir olay nedeniyle çok sinirliyseniz, objektif davranamayacağınız için, yeniden sakinleşene kadar iletişim kurmaya çalışmayın. Beklemek, yatışmak ve çocukla daha sonra konuşmak en iyisidir. Çok yorgunsanız aktif bir dinleyici olabilmek için daha fazla çaba harcamanız gerekecektir. Gerçek bir aktif dinleme kolay iş değildir ve bedeniniz ve zihniniz yorgunken daha da zorlaşacaktır. Dikkatle ve nazik bir şekilde dinleyin. Çocuğunuz birşey anlatmaya çalışırken sözünü kesmeyin. Çocuğunuza arkadaşlarınıza gösterdiğiniz nezaketi gösterin. Olayların nedenini sormayın, ne olduğunu sorun. Çocuğun anlatmaya çalıştığı durum hakkında önceden bilgi sahibiyseniz, bunları çocuğunuzla paylaşın. "Senin için neyin iyi olduğunu ben biliyorum", "sadece dediğimi yap, sorun çözümlenecektir" ya da "ben sözümü bitireyim sen de konuşacaksın" gibi cümleleri, telkinlerde bulunmayı ve ahlaki açılardan kınamayı en az düzeyde tutun. Bunlar açık iletişim kurma ve bu açıklığı devam ettirmeye yardımcı olmayacaktır. Aptal, budala, tembel gibi aşağılayıcı sözler kullanmayın. Çözüme yönelik somut adımlar geliştirmesi için çocuğa yardımcı olun. Çocuğu yaptığı veya yapmadığı şeylerden dolayı değil, kendisi olduğu için kabul ettiğinizi gösterin. Çocuğun açık iletişimi sürdürmesini destekleyin. Bunu, çocuğu olduğu gibi kabul ederek ve gösterdiği iletişim çabalarını takdir ederek sağlayabilirsiniz.
6 Aralık 2015 Genel 3,861 Okunma Olumsuz İletişim Örnekleri Nelerdir İletişim, İnsanlar arasında duygu, düşünce ve diyaloğun uygun şekilde dile getirilmesine denir. İnsanlar arasında kırıcı olmak ve negatif yani olumsuz düşünceleri dile getirmek genellikle iletişimin olumsuz sonuçlanmasına sebep olur. Doğru ve etkili iletişim, Gerek kişisel ve gerekse Toplumsal ilişkilerde başarıyı yakalaya bilmenin başlıca şartlarından dır. Doğru ve etkili iletişimin kural ve yöntemlerini bilmek, iletişim ve ilişkilerimizde iletişim sorunlarını ve engellerini ortadan kaldıracaktır. Olumsuz iletişimde kişiler her zaman kendi fikir ve düşüncelerini öne sürüp sadece kendi fikir ve düşünceleri doğruymuş gibi davranmaları başkasının fikir ve düşüncesine saygı göstermemeleri ve önem vermemeleri olumlu iletişimi engeller ve insanlar arasındaki saygıyı zedeler. Tavsiye Ettiklerimiz Bebek ve Çocukları Eğlendiren Saç Kesim Hizmetleri Stil sahibi olan anne ve babaların, çocuklarını da kendileri gibi yetiştirebilmeleri için en çok özen …
olumlu iletişim diyalogları olumlu tutum ve davranışlar olumsuz iletişim diyalogları iletişimde tutum ve davranışlar olumsuzYarına çocuk yetiştirmek yetiştirirken aile içi tutumlarımıza dikkat etmeliyiz. Aile içi olumlu ve olumsuz tutumları şöyle sıralayabiliriz. Olumsuz aile tutumları 1. Aşırı sevgi ve gevşek eğitim Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğa şımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuktan çok az şey beklenir. Bu tarz yetiştirilen çocuklar genellikle erişkinlik yaşamlarında sorumluluk taşımayan, hep alıcı bireyler olarak karşımıza çıkar. Burada verilen sevgi, aşırı vericilik ve aşırı koruyuculuk biçimindedir. Disiplin tarzları ise yalancı bir hoşgörü biçiminde görünürse de aslında ailenin güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin bir sonucudur. Çocuk ne kadar büyümüş olursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir. Böyle çocukların ileride, doyumsuz ve bencil olma olasılığı fazladır. Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurulabilir; çocuk dayanaksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına başlama olasılığı artar. Bazı anne-babalar otorite olmayı öğrenememişlerdir; bunlar çocuklarına gerekli sınırlamaları koyamazlar. Bir kısım anne-baba ise katı baskı altında yetişmişlerdir. Kendi yaşamadıklarını çocuklarına yaşatmak isterler ve dolaylı olarak doyum sağlamaya çalışırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olması kadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına neden olur. Bu gibi çocuklarda başkaldırıcı ve toplumdışı davranışlar daha sık gözlenir. 2. Aşırı sevgi ve sıkı eğitim Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibi aşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır. Ancak çocuğa bir bebek gibi bakıldığı halde, kendisinden beklenenler çoktur. Hiçbirşey esirgenmez; özel dersler aldırılır, çeşitli olanaklar sağlanır. Buna karşılık çocuktan ileri düzeyde başarı beklenir. Bu tutumla yetiştirilen çocukların nevrotik olma olasılıkları çok yüksektir. Bu beklenti, sevgi ile beraber sunulduğundan çoğunlukla çocuklar tarafından kolay benimsenir ve benliğe sindirilir. Bazen çocuk bu özellikleri çok sindirmiştir ve kendisini aşırı derecede kontrol eder; böylece acımasız bir üstbenliğe sahip erişkin olarak yetişir. 3. Yetersiz sevgi ve aşırı disiplin Sıkı eğitim vardır ve disiplin genellikle aşırı cezalarla uygulanır; en küçük şeyde cezalandırma dayak, şiddet yoluna gidilir. Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır. Böyle yetiştirilen çocuklarda saldırgan ve antisosyal davranışlara eğilim artar. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek isterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar. 4. Gevşek eğitim ve yetersiz sevgi Bu durum yoksul ve kalabalık ailelerde gözlenir. Çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Çocuğun eğitimi de yetersizdir. Böyle çocuklar "saldım çayıra, mevlam kayıra” anlayışı ile yetişir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalışır. Böyle çocuklar pasif ve donukturlar. Bu tutumda da disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğin buradaki nedeni sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Sevginin yetersiz oluşu aşırı iticiliğe neden olur. Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmez. Hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır; bir an önce kendi kendisine yetmesi ve kendisine bakması beklenir. Diğer Olumsuz Aile Tutumları a. Anne ve babanın tutumları arasında tutarsızlık Bu tutumda, bir çocuğa annenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlemesi söz konusudur. Çocuğa konulan sınırların sürdürebilmesi için anne-babanın davranışlarında tutarlı olması gerekir. b. Aile içindeki kardeşlere farklı tutumlar Burada çocuklar arasında ayrımcılık vardır. Örneğin, kız çocukla erkek çocuk arasında veya yatağını ıslatan çocukla diğer çocuklar arasında ayırım yapılır. c. Aile içi kutuplaşmalar Aile içinde bazen klikleşmeler, aile içindeki bir grubun başka gruba ya da kişiye karşı çıkması, gizli anlaşmalar oldukça sık görülür. Bazen anne-baba çocuklara karşı, çocuklar anne-babaya karşı, bazen de bir çocukla baba, bir başka çocukla anneye karşı kutuplaşabilir. Çocuk aile içinde herkesin yüklendiği bir şamar oğlanı da olabilir. Sağlıklı olumlu aile tutumları Sağlıklı tutum Ailenin çocuğa karşı tutumunun iki temel ögesi vardır; 1. Sevgi, 2. Disiplin. Kuramsal olarak en olumlu tutum, temel gereksinimleri en uygun biçimde karşılayan, kişide kendi kendisini doyurabilme yetisi geliştiren, iki temel ögeyi en sağlıklı biçimde ve oranda içinde bulunduran tutumdur. Disiplin, aile içindeki denge ve düzenin oluşturulmasında büyük önem taşır. Ancak disiplin toplumumuzda çoğunlukla "cezalandırma" ile eşanlamlı olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar kelime anlamıyla "katılık" ve "kuralcılık" gibi kavramları çağrıştırıyorsa da gerçek anlamda disiplin, cezalandırma kadar ödüllendirmeyi de içerir ve çocuğun topluma uyumunu kolaylaştıran davranışın yönlendirilmesini amaçlar. Disiplin, çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir, kendi kendini denetleme ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimini sağlar. Disiplin, tutarlılık ve esneklik gibi temel ilkeleri içermelidir. Katı ve baskıcı disiplinle davranışı yönlendirmeyi amaçlayan anne-baba; çocuğun kendilerine karşı korku, öfke ve kızgınlık içinde olmasına neden olur, çocuğa saldırgan olmayı ve sorunlarını şiddet yoluyla çözmeyi öğretir ve zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açar. Araştırmalarda disiplin yöntemi olarak ödüllendirmenin ceza vermekten daha etkili olduğu saptanmıştır. Disiplin hem yeteri kadar hem de çocuğun yaşına uygun olmalıdır. Kurallar açık olmalı ve uygulanabilmelidir. Ceza verilmesi gerekiyorsa hemen uygulanmalı ve üstü örtülmemelidir. Ceza, çocuğun özüne değil de davranışlarına yönelik olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına sevgi, anlayış, sabır ve hoşgörü ile disiplin vermelidir. Anne-baba-çocuk ilişkilerini içinde yaşanan toplumun etkileri belirler. Türk aile ve eğitim sistemine bakıldığında, genelde otoriter, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının ortaya çıktığı, çocukların saygılı, başeğici, pasif ve uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği, kurallara uygun davranışlar ödüllendirilirken; aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışların cezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babayla olumlu ilişkilere girmekte, kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağı olmaktadır. Hoşgörülü ve demokratik ailelerde büyüyen çocuklar, arkadaşları ile ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, yaratıcı fikirler ileri sürebilen ve fikirlerini söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadır. Sevgi ve şefkat insan ruhunun üretebildiği en gönül okşayıcı duygulardır. Sevgi, övgü ve takdir insana değerli olduğu duygusunu verir; değerli olduğunu hisseden insan da çevresine değer verir. Hepimizin ortak amacı çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı yetişmesidir. Bunda anne-babaların tutumlarının etkisinin büyük olduğu gerçeği yadsınamaz. Anne-babaların çocuklarına yönelik tutumlarının sağlıklı olması, büyük ölçüde onların kendi içlerinde barışık, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı sevgi ve saygılı olmalarına bağlıdır.
Mİllî Eğİtİm BakanlIğI SİVAS / MERKEZ - Selçuk Ortaokulu Etkili Aile İletişimi REHBERLİK - ÖĞRENCİ VE VELİLERİMİZE YÖNELİK ICERIKLER ETKİLİ AİLE İLETİŞİMİ Değerli anne babalar, Her zaman bilinen bir söz vardır" Eğitim ailede başlar". Gerçekten de çocuğa aile içinde gereken becerileri kazandırmaya çalışıyoruz. Ama ne kadarını ve nasıl. Zaten önemli olanda "Nasıl" sorusunun cevabı. Her aile başarılı çocuklar yetiştirmek ister. Bunun için çocuklarına mümkün olduğunca iyi bir gelecek sağlamaya çalışırlar. Onları iyi okullarda okutmak ister, bunun için de aile varını yoğunu ortaya koyar, tüm özverisini çocuğuna verir. Ancak yadsınan bir konu vardır ki oda çocuğun nasıl sağlıklı bir kişilik geliştireceğidir. Aslında hayatta her şey başarı değildir. Önemli olan çocuğun içinde bulunduğu dönemi nasıl atlattığı, nasıl bir kimlik oluşturduğudur. Çocuk aileyi yansıtır. Aile içindeki bireylerin kişilik yapısı çocuğun kişiliğini şekillendirir. Yani aile iletişim becerilerini kullanmazsa çocukta iletişim becerilerini kullanamaz. Dolayısıyla çocuk hem ailede hem de sosyal çevrede sürekli çatışma içine girer. O halde aile çocuğa nasıl eğitim vermeli, çocukta nasıl sağlıklı bir kişilik oluşturabilmelidir? Elbette ki her anne baba çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek ister. Çocuğuna iyi niyetle yaklaşmaya çalışır. Ama Burada ailenin vereceği iyi bir eğitim, çocuğuyla kurduğu sağlıklı iletişim becerilerini kullanmasına bağlıdır. Bu sağlıklı iletişimi çocukla kurabilmek için önce onu tanımak ve onun temel gereksinimlerine saygı duymak bir ilişkiler sistemidir. Aile demekle neyi kastediyoruz? Soyut anlamda kişiler arası ilişkileri içeren belli kuralları olan bir düzendir. Aile sistemi dediğimiz zaman aile içindeki bireylerin birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduklarını düzenleyen kuralların tümünü kastederiz. Her birey kendi benlik tanımlaması içinde ailenin tüm düzeninden ciddi biçimde etkilenir. Çocuk, aile içi ilişkileri benimsemiş ya da en azından kanıksamışsa, koşullar ola-nak sağladığında, alıştığı türden bir aile ortamını yaratmaya girişir. Daha doğrusu koşullarını ve olanaklarını kendi bildiği aile türünden bir aile yaratacak biçimde kullanır. Bu nedenle babası alkolik olan bir kız babasıyla bu yüzden ciddi sorunlar yaşamış olsa bile alkolik bir adamla evlenebilir; annesi tarafından ilgi, sevgi görmemiş, yalıtılmış bir erkek ise yıllarca annesinin bu tutumundan ötürü rahatsızlık duymuş olsa bile anneleri gibi duygusal yönden soğuk kadınlarla evlenebilirler. Aile içindeki roller böylece kuşaktan kuşağa kendi kendini yineleyebilir. Ailenin Temel Gereksinimleri1. Değerli olma duygusu Aile içindeki etkileşim çocukları ya "ben değerliyim" ya da "değersizim" duygusuna götürür. Bu gereksinim aile içinde yerine getirilmezse çocuk her türlü davranışla bu duyguyu elde etmeye çalışır. Ergenlik çağındaki erkek çocukların çete kurarak çoğu kez ölümle sonuçlanan çatışmaları da, kendilerini önemli görmeyen aile ortamlarına bir tepki olarak yorumlanır. "Ben değerliyim" duygusunu aile içinde elde eden birey kendisini kanıtlamak için aşırı davranışlarda bulunmaya gerek Güven ortamı Aile içindeki bireylerin emniyette olduğu, dışarıdaki tehlikeli olayların aile içine girmeyeceği duygusu, bu gereksinmenin temel nedenidir. Eğer çocuk ev içinde kendisini güven içinde bulmuyorsa çocuk ailenin dışında bir yere yönelir. Aile ile olan bağlarını Yakınlık ve dayanışma duygusu Aile içinde temel güven ve dayanışma varsa aile dışında bireyin karşılaştığı stres getirici olumsuz olaylar yıkıcı etkisini pek göstermez. Güven duygusunun baskın olduğu aile dış dünyanın yaratmış olduğu sıkıntı ve kaygılarından kendisini kurtarır. Bu tür aile içinde olan kimseler kendilerine olduğu gibi çevresine de güvenirler. Eğer aile içinde güven ve dayanışma sağlanmamışsa bu in-sanlar yoğun stres ve gerginlik yaşarlar. Bu kişiler kendilerine dahi güvenemezler. Dolayısıyla çevresinde yakın ilişkiler Sorumluluk duygusu Aile sistemi içindeki anne ve babalar davranış ve sözleri ile sorumluluk duygusunu ifade ederler. Aile içinde sadece anne baba değil herkes sorumluluk duygusunu paylaşır. Elbette ki çocuklara yaşları oranında sorumluluk yüklenmelidir. Tüm sorumluluğu kendi üzerine alan, çocuğunu sorumluluktan kurtaran anne ve babalar kendi yaşamını biçimlendirmekten aciz sürekli başkalarının yönetiminde olmaya alışık bireyler yetiştirirler. Bu tür tutumlar sonucunda yetişmiş bireyler yaşamlarında yer alan olaylardan sürekli başkalarını sorumlu tutarlar. Gelişimsel dönemi göz önüne alınarak çocuğun odasını toparlaması, ev işlerine yardım etmesi gibi konularda sorumluluğu sağlanabilir. Bunu yaparken kız ve erkek işleri kesin çizgilerle ayrılmamalıdır. Çocuklarımızdan biz sorumluyuz. Bu sorumluluklarımızı unutmazken onlara da sorumluluk duygusunu küçük yaşlarda kazandırmaya Zorluklarla mücadele ederek onların üstesinden gelmeyi öğrenme Çocuğa her şey hazır verilmemelidir. Sorumluluk duygusunun gelişimi ile ilgili anlatılanlar zorluklarla mücadele etme ile ilgilidir. Çocuğun içinde bulunduğu gelişimsel dönem göz önünde bulundurularak çocuk kendi sorunları ile baş başa bırakılmalıdır. Bu durum onların zor sorunları ile mücadele ederek, uğraşmasına olanak vermek, kendisine güvenli sorun çözme becerileri gelişmiş bireyler olarak yetişmeleri için gereklidir. Karşılaştığı her zorluğa aşırı yardım eden ana babaların çocukları sürekli başkalarına muhtaç, kendilerine güvensiz olur. Böyle kişiler yeteneklerini keşfedemezler. 6. Mutluluk ve kendisini gerçekleştirme ortamı Aile ortamı bir mutluluk ortamıdır. Şimdiye kadar anlatılan gereksinimlerin karşılanması mutlu olmayı getirir. Evde değerli olduğu duygusunu tadan birey mutlu olur ve yaptığı şeylerden doyum alır, kendini gerçekleştirme olanağı Sağlıklı manevi yaşamın temellerini oluşturma ortamı Kendi yaşantı ve deneyimlerini zenginleştirecek iç ve dış dünyasını araştırıp keşfedeceği yerine körü körüne itaati, kendi düşünce ve duygularından utanmayı öğrenir. Sağlıklı manevi yaşam ailenin çocuğuna verebileceği en önemli süreçtir. Sağlıklı bir manevi temeli olan insanlar kendisi ile barışık, insan ilişkileri olumlu ve kuvvetli saygılı bireyler olarak yetişirler. Korunması Gereken Beş Temel Özgürlük 1. Şimdi ve burada olanı duyma ve görme algılama özgürlüğü 2. Kendi düşündüğünü olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü 3. Kendi duygularını olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü 4. Kendi arzularına göre bir şeyi isteme ya da reddetme özgürlüğü 5. Olmak istediği yönde gelişerek kendi özünü gerçekleştirme özgürlüğü Aile İçi İletişim Etkili iletişimin temelinde bireyin kendisini tanıması, kendi değerlerinin ve tutumlarının farkında olması ve kendine güven yatar. İyi bir iletişimci ipuçlarını anında görür jestler, mimikler, beden duruşu ve onları gerçekçi olarak değerlendirir. İletişim Engelleri1. Emir vermek, Yönlendirmek Bu iletiler kişinin duygularının önemsiz olduğu mesajını verir. Kişi diğer kişinin istediğini yapma zorunluluğunu Uyarmak, Gözdağı vermek Bu iletiler de emir verme ve yönlendirmeye benzer; ancak kişinin vereceği yanıtın karşılığı olacak tümceleri de içerir. Kişinin isteklerine saygı duyulmadığı mesajını verir. Bu durum kişide öfke ve düşmanlık Ahlak dersi vermek Bu tür ilişkilerde otoritenin ve zorunlulukların gücü kişiye karşı kullanılır. "Yapmalısın, etmelisin" mesajlarını iletir ve bireyi karşı koymaya zorlar. 4. Öğüt vermek ve çözüm önerileri getirmek Kişinin sorunlarını kendi kendisine çözeceği yeteneğinin olmadığına inanıldığını Öğretme, nutuk çekme, mantıklı düşünceler önerme Bu durum aile içinde o anda herhangi bir sorun yokken çocuklar tarafından kabul edilebiliyor; ancak, sorun anında bu durum kabul edilmiyor ve daha fazla çatışmalara neden oluyor. Mantıklı düşünceler önerme çocuğun mantıksız ve bilgisiz olduğuna dair mesaj iletir. 6. Yargılamak, eleştirmek, suçlamak, aynı düşüncede olmamak Bu iletiler çocuk üzerinde diğerlerinden daha fazla olumsuz etki yapar. Bu değerlendirmeler çocuğun benlik saygısını düşürür. Çocuklar hakkında yapılan olumsuz değerlendirmeler çocuğun kendisini değersiz, yetersiz görmesine neden olur. 7. Övmek, aynı düşüncede olmak, olumlu değerlendirmeler yapmak Genel inanç olarak bu durumun çocuğa zarar vereceği hiç düşünülmez. Çocuğun öz imgesine uymayan değerlendirmelerin yapılması çocukta kızgınlık yaratır. Çocuklar bu iletileri anne babanın kendilerini yönlendirme ve isteğini yaptırma girişimi için kurnazlık olarak yorumlarlar. "Siz böyle söyleyince sanki ben daha çok mu çalışacağım?" gibi düşünürler. Övgü ise başkalarının yanında yapılıyorsa çocuğu utandırır. Aşırı övgü sonucunda çocuk buna alışır ve övülmeye gereksinim duymaya başlar. 8. Ad takmak, alay etmek Çocuğun benlik saygısı üzerinde olumsuz etki Yorumlamak, analiz etmek, tanı koymak Bu durum çocuğun konuşmasını, kendi duygularını ifade etmesini engeller. 10. Güven vermek, desteklemek, avutmak, duygularını paylaşmak Anne babalar çocuklarının duygularını tam olarak anlamadıklarında ortaya çıkar. Böyle bir durumda sorun hiç yokmuş gibi algılanıp avutma eğilimine gidilir."Üzülme yarın her şey düzelecek, kendini daha iyi hissedeceksin." gibi mesajların verilmesi çocuğun önemsenmediği hissini verir. 11. Soru sormak, sınamak, sorgulamak Çocuk sorgulanıyor hissine kapıldığında bu durum onda güvensizlik, kuşku Sözünden dönmek, oyalamak, alay etmek, şakacı davranmak, konuyu saptırmak Böyle iletiler yüzünden çocuk anne babasının onunla ilgilenmediğini, duygularına saygı göstermediğini; belki de onu dışladığını, dikkate almadığını düşünür. Çocuklar sorunlarını dile getirdiklerinde çok ciddidir. Şaka ve espriyle karşılık vermek onları incitebilir ve itilmişlik, kenara atılmışlık duygusunu verir. Ana Babalar 12 İletişim Engelini Kullanınca... 1. "Benim oğlum okulu bırakamaz. Buna izin vermem." EMİR VERME, YÖNLENDİRME 2. "Okulu bırakırsan benden para mara bekleme." UYARMA, GÖZDAĞI VERME 3. "Okumak herkese nasip olmayan ödüllendirici bir deneyimdir." AHLAK DERSİ VERME 4. "Ödevini yapmak için neden bir program yapmıyorsun?" ÖĞÜT VERME, ÇÖZÜM GETİRME 5. "Üniversite mezunu lise mezunundan yüzde elli fazla kazanır." NUTUK ÇEKME, ÖĞRETME 6. "Uzak görüşlü değilsin. Düşüncelerin henüz yeterince olgunlaşmamış." YARGILAMA, ELEŞTİRME, SUÇLAMA 7. "Her zaman gelecek için umut veren iyi bir öğrenci oldun." ÖVME 8. "Hippi gibi konuşuyorsun." AD TAKMA, ALAY ETME 9. "Çaba göstermediğin için okuldan hoşlanmıyorsun." YORUMLAMA, ANALİZ ETME 10. "Duygularını anlıyorum, ama son sınıfta daha iyi olacak." GÜVEN VERME, DUYGULARINI PAYLAŞMA 11. "Eğitimsiz ne yapacaksın? Nasıl geçineceksin?" SINAMA, SORU SORMA, SORGULAMA 12. "Yemekte sorun istemiyorum." KONUYU SAPTIRMA Bu alıştırma çocukta sorun olduğunda ana babanın tipik tavrının iletişim engelli sözler söylemek olduğunu göstermiştir. Bu tür yanıtlar çocuktan gelecek bir sonraki iletişimi engeller; ana-baba çocuk ilişkisi gibi çocuğun benlik saygısını da olumsuz engeller. Çocuklar üzerinde aşağıdaki olumsuz sonuçları oluşturma tehlikesi taşır Konuşmalarını engeller Savunmaya geçirir, kavgacı yapar, karşı saldırıya yöneltir Yetersiz olduklarını hissettirir Kızdırır, küstürür Oldukları gibi kabul edilemedikleri duygusunu uyandırır Sorunlarını çözmede kendilerine güvenilmediğini hissettirir Anlaşılmadıklarını hissettirir Duygularının yersiz olduğunu hissettirir Kızdırır, yılgınlığa uğratır Sorgulanıyor duygusunu yaratır Anne ve babasının kendisiyle ilgilenmediği duygusunu ne yapmak gerekmektedir. İleri ki bölümde ayrıntılı olarak açıklanan "Etkin dinleme yöntemi"ni kullanmak ilişkilerimizde oldukça yarar sağlamaktadır. Aile Kuralları Her aile gerek açık gerekse kapalı olarak kurallarını belirlemiştir. Sağlıklı ailede kurallar gizli değil açık olarak belirlenmiştir. Aile içindeki bireyler birbirlerinin iyi tanırlar, duygular karşılıklı olarak hissedilir. Evde eşitlik söz konusudur. Mutlaka ki zaman zaman her evde küçük de olsa çatışmalar yaşanır. Hiç çatışma yaşanmayan bir evde büyük olasılıkla maskeler takılıdır. Yani sosyal maskeler iletişimde bulunuyordur. Çatışma uzun süreli ilişki içinde olan kişiler arasında doğal olarak ortaya çıkar. Önemli olan çatışmanın çıkmasını önlemek değil, çatışma çıktığı zaman kişilerin birbirleriyle nasıl etkileşim kuracağının bilinmesidir. Aralarında çıkan çatışmayı birbirlerini kırmadan çözebilme becerisini gösteren çiftler sağlıklı bir aile kurar. Sağlıklı Bir Ailede Sorunları Çözmek İçin Kullanılan YöntemlerDuygu ve düşünceler olduğu gibi,abartılmadan ortaya konulmalıdır Bu tutuma kendine güvenli ve kendine saygılı tutum diyoruz. Bu tutum içinde olan kişiler hem kendilerine hem de başkalarına saygı gösterirler. Sorunlar şimdiki bağlam içinde ele alınmalı ve eski birikimler işin içine sokulmamalıdır o Kesinlikle öğüt verme kullanılmamalı, davranışlar somut bir biçimde ayrıntılı olarak ele gidilmemeli, kişiler kendi duygu ve düşüncelerini ifade ve düşünceler, ne az ne eksik, olduğu gibi olduğu gibi ifade edilmelidir; karşısındakinin ne beklediğine ya da en mükemmel olması gerektiğine göre ifadeler aranmamalıdır. Konunun özü ile konuya ilişkin olmayan ayrıntılar birbirinden ayırt edilmelidir. Örneğin siz çocuğunuza "iki saat geciktin" dediğinizde, çocuğunuz size "hayır bir saat kırk beş dakika geciktim" çözmede etkin dinleme kullanılmalıdır. Belirli bir zaman konusu içinde ancak bir çatışma üzerinde durulmalı, başka çatışma konuları çatışmaya "Hem geç kalıyorsun hem de bana yardım etmiyorsun" diyerek iki konuyu birden ortaya atmamak gerekir. Birinin haklı çıkması yerine her iki tarafın da anlaşabileceği bir çözüme yönelmek gerekir. "Ben haklıyım, sen yanlış hareket ediyorsun" tarzında davranmamak gerekir. Diyalog, "onların konuşması, bizim yanıt vermemizdir." veya yanıt vermeyip bir gülümsemeyle -ama bildiğini ifade eden bir gülümsemeyle başımızı sallayarak sorunlarını anladığımızı, tam olarak anladığımızı ve karşılıklı konuştuğumuz takdirde sorunu çözebileceğimizi anlamalarını sağlamamızdır. Çünkü, birisiyle konuşmak, yani diyalog, güven oluşturur ve güven de bizim her şeyden çok gereksinimimiz olan şeydir. "Stefan Haym" Sağlıksız Ailede Gizli KurallarSağlıksız ailede kurallar bilinçaltındadır. Gizli ya da açığa çıkmamıştır. Bu kuralları kimse tartışamaz. İşte sağlıksız ailede geçerli olan kurallar şunlardır 1. Denetleme Çocuk duygu ve düşüncelerini ifade ederken hep korku içindedir. Ya da duygularını ifade edemez, bastırır. Söyleyeceklerini hep önceden kestirmek zorundadır. Kendiliğinden ortaya çıkan davranış kötüdür, affedilmez. Bu tür ailelerde sağlıklı bir güven ortamı söz konusu değildir. 2. Mükemmeliyetçilik Yapılan her işte, girilen her sınavda kişinin mükemmel olması beklenir. Her şey göstermeliktir, başkasının beğenmesi için yapılır. Mükemmeliyetçilik kişinin kendi gerçeğinin hiçbir değeri olmadığını kendi düşünüş ve değerlendirilişinin önemsiz olduğunu ifade eder. Bu ortamda yetişen çocuğun temel duygusu umutsuzluktur. Kendilerini değersiz, yetersiz bulurlar. 3. Suçlama Suçlama olayları olduğu gibi kabul etmemenin bir sonucudur. Yapılan suçlamalar her şeyin denetim altında tutulması gerektiği ve yapılan her şeyin mükemmel olmasının zorunlu olması gerektiğini ortaya çıkarır. Bu durum ise kişide kaygı ve utanç duygularını yaratır. 4. Beş temel özgürlüğün inkârı Sağlıksız ailede kişilerin doğal olarak geliştirdikleri algılama, duygu, düşünce, davranış, arzu ve amaçları inkâr edilir. "İçinden geldiği gibi değil; mükemmeliyetçi kurala uyarak, başkalarının senden beklediği biçimde algıla, duygulan, düşün,davran, arzu et, ve amaç edin." Bu durum kişinin kendi gerçeğini inkâr etmesine neden olur. Böylece kişi tamamen dışa bağımlı, kendi iç dünyasıyla ilişkisi kopuk, robot gibi yaşar. Böyle bir kişinin mutlu olması da söz konusu olmaz. 5. Konuşmanın yasak olması Sağlıksız bir ailede özellikle çocukların duygu ve düşüncelerini ifade etmesine olanak verilmez. Bu durum çocuklarda değersizlik duygularına neden Küskünlük ve kırgınlıkların sürdürülmesi Aile içindeki kırgınlık ve küskünlüklerin sürdürülmesi, kişilerin birbirlerini anlamasını ve sorunun çözülmesini engeller. 7. Kimseye güvenmeme Sağlıksız bir ailede kimse kimseye güvenmez. Aslında güven var gibi görünse de temelde güvensizlik vardır. Sağlıksız ailede yetişen kişi kimseden saygı ve gerçek sevgi görmediği için kimsenin kendisine yardım edemeyeceğine inanır. Yardım etmek isteyenlerin "mutlaka art düşüncesi vardır, çıkarı vardır" diye düşünür. Sağlıksız ailede yetişen kişilerin kendilerine güveni olmaz. Bu kişiler genellikle dıştan denetimli bireyler olurlar. Dinleme Becerileri Edilgin dinleme Sessizlik Karşısındakinin konuşmasına olanak tanıma. Edilgin dinleme kişiye "Duygularını duymak istiyorum. Duygularını kabul ediyorum. Benimle paylaşmak istediğin konuda vereceğin karara güveniyorum. Bu senin sorunun, sorumlu sensin. gibi güçlü mesajları verir." Kabul ettiğini gösteren tepkiler Sessizlik iletişimi engellemekle birlikte çocuğa kabul edilmediği izlenimini de verebilir. Ona sessizce dinlerken yanlış anlamalara neden olmamak için gerçekten tüm dikkâtimizi verdiğimizi göstermeliyiz. Bunu yapmak içinse karşımızdakine sözlü ve sözsüz mesajlar iletmeliyiz."Hı hı, evet, seni anlıyorum..." gibi sözlü mesajlarla; baş sallama, jestler ve mimiklerle, beden duruşu gibi sözsüz mesajlarla karşımızdakine gerçekten onu dinlediğimiz hissini vermemiz açık davet Çocuklar sorun ve duygularını dile getirmekte güçlük çekerler. Konuşmak için yüreklendirilmek isterler. Şu örnek cümlelerle konuşmaya davet sağlanabilir O konuda konuşmak ister misin? Bu olay karşısında neler hissettin? Bana örnek verir misin? Bu konuda neler düşünüyorsun? Etkin dinleme Etkin dinlemede kişinin söylediklerinin gerçek anlamlarının kavranması gerekir. Etkin dinleme çocukların duygu boşalımına yardım eder. Çocukların duygularını keşfetmelerine yardımcı olur. Etkin dinleme çocukların olumsuz duygulardan korkmamalarına yardım eder, ana - baba - çocuk arasında sıcak bir dostluk geliştirir. Duyulduğunu ve anlaşıldığını bilmek öylesine hoş bir duygudur ki, konuşan dinleyene karşı bir yakınlık duyar. Çocuklar sevgiye tepki verirler. Kişi empati kurup doğru olarak dinleyince karşısındakini anlar. Bir anlamda kişi kendisini karşısındaki kişinin yerine koyar. Empati kurmayı öğrenen anne ve babalar çocuklarına daha fazla anlayış gösterirler. Etkin Dinleme İçin Çocuğun söylediğini duymak istemelisiniz. Bu onun için zaman ayırmak anlamına gelir. Zamanınız yoksa bunu çocuğunuza söylemelisiniz. O andaki soruna yardımcı olmayı gerçekten istemelisiniz. İstemezseniz isteyinceye kadar bekleyin. Duyguları ne olursa olsun, sizin duygularınızdan ne denli farklı olursa olsun onun duygularını gerçekten kabul etmelisiniz. Çocuğun duygularını tanıdığına, onlarla baş edebileceğine ve sorunlarına çözüm bulma yeteneğine tam olarak güvenmelisiniz. Bu güveni çocuğunuz sorunları kendi başına çözdüğünü gördükçe kazanacaksınız. Duyguların sürekli değil, geçici olduğunu anlamalısınız. Duygular geçicidir. Çocuğunuzu diğerlerinden farklı ayrı bir birey olarak algılamalısınız. Bu "ayrılık" çocuğun kendi duygularının olmasına, nesneleri kendisine göre algılamasına "izin" vermenize destek olur. "Ayrılık"ı, yalnızca hissetseniz bile çocuğa yardımcı sorunları olduğunda onun yanında olmalı ancak karışmamalısınız. Etkin dinlemenin en uygun zamanı çocuğun sorunu olduğunu gösterdiği andır. Ana-babalar çocuklarının duygularını dile getireceklerini hissedecekleri için çoğunlukla bu anı kolaylıkla yakalayacaklardır. Tüm çocukların öğretmenleri, arkadaşları, ana- babalarıyla, kardeşleri hatta kendileri ile ilgili problemleri olabilir. Bu sorunlar onların stres yaşamalarına neden olabilir. Bu tür sorunların çözümü için yardım alan çocuklar daha kendine güvenli ve daha güçlü olurlar. Yardım almayanlarsa duygusal açıdan sorunlar yaşarlar. Etkin dinlemenin uygun zamanını bilmek için ana-babaların "bir sorunum var" türünden tümceleri duymaya açık olmaları, ancak önce çok önemli olan "SORUN KİMİN?" ilkesini bilmelidirler Ana-baba-çocuk ilişkisinde 3 durum vardır 1. Çocuğun herhangi bir gereksinimi engellenmişse sorunu var demektir. Çocuğun o anki davranışı anne-babanın gereksinimini karşılamasına somut bir biçimde engel yaratmadığı için sorun ana-babanın değil, SORUN ÇOCUĞUNDUR. 2. Çocuğun gereksinimleri engellenmeyip karşılanmakta ve davranışı anne-babasının gereksinimini karşılamada somut bir engel de yaratmamaktadır. Bu nedenle ilişkide SORUN YOKTUR. 3. Çocuğun gereksinimleri karşılanmakta ancak davranışı anne-babasının gereksini-minin karşılanmasını somut bir biçimde engellemektedir. Şimdi SORUN ANNE-BABANINDIR. Çocuğun sorunu olduğu zaman anne-babanın ETKİN DİNLEMESİ için en uygun zamandır. Ancak sorun anne babadayken uygun değildir. Çocuk sorun yaşıyorsa etkin dinleme ile onun kendi sorunlarına çözüm bulmasına yardım edebilirsiniz. Etkin dinlemenin aşırı kullanılması ya da uygun zamanda ve durumda kullanılmaması işlerlik sağlamaz. Bu nedenle daha öncede belirtildiği gibi zamanlamanın ve koşulların sağlanması gerekir. Sen Dili - Ben DiliGenellikle anne ve babalar iletişimde "sen dili" ni kullanıyorlar. Sen iletileri duygu ifade etmez. Genellikle emir verme yargılama, öğüt verme gibi iletişim engellerini içerir. Örneğin Konuşma artık, Yapmamalısın, Dersine çalışmazsan, Yaramazlık yapıyorsun, Bebek gibisin, Dikkat çekmek istiyorsun, Daha iyi öğrenmelisin...... Ana-baba çocuğun davranışını kabul etmediği zaman o davranış nedeniyle ne hissettiğini çocuğa söylerse ileti "SEN İLETİSİ" nden "BEN İLETİSİ" ne dönüşür. Yani ben dilinde duygular konuşur. Eğer bugün çok yaramazlık yaparsan ben çok üzülürüm. Akşam yemeğini zamanında yetiştiremeyeceğim diye endişeleniyorum. Yorgun olduğum zaman canım oyun oynamak de uyguladığınız takdirde çocuktan beklediğimiz davranışların oluşmasında "ben dili" nin ne kadar etkili ve doğru bir iletişim aracı olduğunu göreceksiniz. Ben dili çocuğun ana babasının kabul edemediği davranışını değiştirmesinde daha etkili olduğu gibi çocuk - ana baba ilişkisi için de daha dili çocuğu direnmeye, isyan etmeye yöneltmez. Örneğin Dışarı çıkmak için direnen bir çocuğa "Hayır, hemen odana git, sokağa çıkamazsın" demek mi doğrudur; yoksa "Hava karardığı için sokağa çıkman beni endişelendiriyor. Bu yüzden gitmeni istemiyorum ama, yarın erken saatte arkadaşlarınla birlikte olmana izin verebilirim." demek mi doğrudur?Tabii ki ilk cümle sen iletilerini içerdiği için çocukta bir direnme ya da isyana yol açacaktır. Ancak ikinci cümlede duyguların ifadesi söz konusu olduğu için ben dilini kullanmak daha etkilidir. Çünkü ben dili davranışı değiştirme sorumluluğunu çocuğa devreder. Sorun Çözme BecerisiRıchard Bach´ın Mavi Tüy adlı romanından sorun ile ilgili bazı sözler"Kendisinden kaçmayı gerektirecek kadar büyük hiç bir sorun yoktur. Sana hiç bir katkısı olmayacak nitelikte bir sorun yoktur. Sana kazandıracaklarına ihtiyacın olduğu için sorunları ararsın." "Eğer mutluluğun başkalarının tavrına bağlıysa, senin de sorunun var demektir." "İyi yada kötü yoktur, bizi mutlu edenler veya mutsuz edenler vardır sadece." "Eğer dostluğumuz zaman ve uzaklıkla sınırlıysa, o yok demektir. Zaman ve uzaklıkla sınırlı olmayanı yaşıyoruz biz. Uzaklığı yenince hep aynı yerdeyiz, zamanı yenince hep aynı anın içindeyiz. Böylece her an için birlikte olacağımızı düşünmedin mi?" "Kızgınlık ve öfke duygusu, farkında olunan ya da olunmayan çatışmalardan kaynaklanır. Sadece kısa süreli duygusal gerginlikleri değil uzun süreli çatışmaları çözmek de, yaşamın önemli bir parçasını oluşturur." Çatışma değişik nedenlerden kaynaklanabiliyor. Çatışmaların çözümüne iki temel tutum içinde yaklaşılabilir. 1. Ben kazanacağım, o kaybedecek. KAZAN / KAYBET 2. Her ikimizin de sonuçtan memnun olması gerekir. KAZAN / KAZAN ya da KAYBEDEN YOK yaklaşımları. Kazan / Kaybet Yaklaşımı İki kişiden biri varılan sonuçtan hoşnut kalmaz. Bu tutumda en güçlü olan, hileli davranan kazanır. Bu yöntem beraberinde karşılıklı ilişkilerde güvensizliği getirir. Karşısındakini kaybetme pahasına tartışma taraflardan birince Yok Yaklaşımı Bir çatışma konusu ortaya çıktığı zaman, taraflardan her biri sadece kendi isteğinin yapılmasına olanak verecek bir çözümde ısrar edecek yerde, her ikisi de yaratıcı bir biçimde iki tarafı birden tatmin edecek bir çözüm yolu bulmaya çalışırlar. Çatışmayı çözebilecek değişik yollar düzenli bir biçimde gözden geçirilerek bu gerçekleştirilebilir. Sorun çözebilmek için kullanılabilecek aşamalar aşama ÇATIŞMAYI TANIYIN Sizce sorun nedir? Bu konuda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Burada "BEN DİLİ" kullanmayı ve her ikinizi de memnun edecek bir çözüme ulaşma tutumu içinde olduğunuzu belirtmeyi ihmal İkinci aşama BİR ÇOK ÇÖZÜM YOLU ORTAYA KOYUN Beş yada on dakika gibi belirli bir zaman süresi içinde aklınıza gelen çözümleri. İyi ya da kötü, mümkün ya da değil gibi süzgeçlerden geçirmeden olduğu gibi ortaya koyun. Bu aşamada amaç sorunla ilgili olabildiği kadar çok sayıda çözüm yolunu bir liste halinde ifade edebilecek duruma aşama ÇÖZÜM YOLLARINI DEĞERLENDİRİN Bu aşamada her çözüm yolunu değerlendirerek, bu çözüm yollarının her birinizi tatmin ettiğini tartışacaksınız. Bu evrede kişilerin dürüstçe düşüncelerini ifade etmeleri önemlidir. Bir çözüm tarzını istemediği halde karşısındaki memnun olsun diye kabul etmek, iki kişinin arasındaki ilişkinin sağlığı bakımından sakıncalıdır. 4. Dördüncü aşama EN İYİ ÇÖZÜMDE ANLAŞIN Şu ana dek bütün seçenekleri gözden geçirmiş bulunuyorsunuz. Şimdi her ikinizi de en çok tatmin edecek kararı verme durumudur bu karara ulaştıktan sonra çözümün ne anlama geldiği bir kez daha her iki kişi tarafından ifade edilir. 5. Beşinci aşama ÇÖZÜMÜ UYGULAMAYA KOYUN Bu evrede çözümün ayrıntılarını konuşmaya başlarsınız. Burada ayrıntılardan kastedilen, çözüm uygu-lamaya konduğunda her iki tarafça ne gibi uyarlamalar ve ayarlamalar yapılması gerektiğinin konuşulmasıdır. Çözüm bir planlamayı gerektiriyorsa hemen planlamaya başlayın. Burada üzerinde durulması gereken nokta çözümün uygulanmaya geçebilmesi için gerekli işlemlerin her iki kişi tarafından anlaşılmış Altıncı aşama ÇÖZÜMÜ GÖZDEN GEÇİRME Bir çözümün gerçekten uygulanabilir ve uygulanamaz olduğunu denemeden anlamak zordur. Çözümü bir süre uyguladıktan sonra gözden geçirmek üzere bir araya gelmekte büyük fayda var. Bu durumdan sonra çözüm tarzında bazı değişiklikler önerilebilir. Hatta öyle bir durum olabilir ki çözümü her iki taraf tatmin edici bulmayıp yeniden gözden geçirmek gereği duyulabilir. Önemli olan sorunun altında ezilmek yerine her iki tarafı da hoşnut edecek bir çözüme ulaşıncaya kadar yaratıcı bir biçimde sorunla uğraşmak yapıcı çözüm önerileri getirmektir. Zaten anlatılan tüm bu bilgiler yerine geldiğinde ilişkiler daha yapıcı olacak ve karşılıklı olarak birbirini anlama söz konusu korkuyu öğretmeyin Üzüntü, sevinç, kızgınlık ve korku herkeste zaman zaman değişik ölçülerde ortaya çıkan heyecan halleri. Anlaşılır nedenleri varsa ve kontrol edilebiliyorsa, son derece sağlıklı tepkiler bunlar. Ancak kolaylıkla insanın hayatını alt üst edebilen, normal dışı tepkiler haline ileri yaşlarda yaşadıkları korkuları anne baba yada yaşam öğretir. Sobanın sıcak olduğunu elleri yanan çocuklarda görüldüğü gibi, korkular genellikle deneyim sonucu öğreniliyorlar. Bu konuda anne babalara düşen görev, çocukları tehlikeden uzaklaştırmak amacıyla korkutmak yoluna başvurmamak. Çocuklara anlayabilecekleri bir dille anlatılmalı sevgi göstermek yeterli değil tek başına; anne babanın da birbirlerine sevgi ve saygıyla yaklaşmaları gerekir. Çünkü huzursuzluklar ve gerginlikler çocuğa yansır. Ayrıca önemsenmemek ve azarlanmakta korkuya neden olmaktadır. Güven duygusunun kaynağı anne sevgisi. Anne sevgisinin özelliği de; "Ne olursan, ne yaparsan yap, senin her zaman yanındayım ve sana yardımcı olacağım" dır. Bu karşılıksız, katıksız sevgi "Bunu yaparsan seni döverim." gibi koşullu biçim alırsa, çocuğun güven duygusu sarsılır hiç şüphesiz. Korku duygusunun çocuklarda daha yoğun olarak yaşandığını söylemek mümkün değil. Sadece çocuklar korkularını belli ediyorlar, belki de bunu saklamıyor, ağlayıp haykırıyorlar. Büyüklerse korkularını bastırabilseler de onları yok edemiyorlar ve korkular daha sonraları başka başka biçimlerde ifade ve babaların omuzlarına, sırtlarına aldığı çocuklarına düştü düşecekmiş gibi şakalar yapmaları çocuklarda yükseklik korkusu yaratabiliyor. Karanlıktan korkmasını önlemek için odasında ufak bir ışık yakmak, yatmadan önce bir masal okumak, şarkı dinletmek, sırtını kaşımak, yahut okşamak yararlı olacaktır. Çocukları karanlıktan korkan anne ve babaların uyuyana kadar çocuklarının yanlarında bulunmalarının korkuyu yatıştırıcı şekilde yararı vardır. Sinema, roman, ceza, sınav, terörün ve televizyonun çocuklarda korku duygularının yerleşmesinde ki payı büyük. Üzerinde birleşilen ortak görüş şu ki uzun süre saldırganlık ve vahşet filmlerinden olumsuz etkilenmeyen çocuk yoktur. Çocukları TV´ nin ve videonun zararlarından korumak bilinçli bir özen gerektirir ki bu da ana babaya düşen bir olmayan bir sınav sisteminin uygulanması eğitimin başarısı olacaktır. İyi bir öğretmen sınavların onların yararına olduğunu anlatmalıdır öğrencilerine. Örneğin suçlu yakalar gibi "Çıkarın kağıtları, sınav yapacağım" demek yerine "Çalışın, yazılı yapacağım" demek sınav korkusuna bir engel korkularının en büyük ilacı ilgidir. Her üç çocuktan biri ağlayarak uykusundan uyanıyor geceleri. Aileleri bu durumda paniklemek yerine, çocuklarını sakinleştirmeliler. Bu durumda iken annenin çocuğunun yanında yatıp onun sakinleşmesini beklemesi yerinde olacaktır. Çocuğa sıcak bir şeyler vermek, onunla konuşmak onun güven duygusunu artıracaktır. Bu durum uzun sürüyor ve çocuk yatışmakta çok zorluk çekiyor ya da hiç yatışmıyorsa, bir çocuk psikoloğunun kapısını çalmakta yarar ama korkuların bir de yararı var. Korkular psikolojik sorunlar hakkında ipuçları da verebiliyor. Korku duygusu açısından yetişkinlerle büyükler arasında önemli farklar var. Büyüdükçe derinleşip kökleşiyor korkular. Bugün çoğu insan takıntılı düşünce illetine yakalanmış durumda. Bu takıntıların nedeni de çocuklukta bir yanlış yapıldığı zaman "Sakın bir daha bunu yaptığını görmeyeyim" uyarıları. O kadar çok doğru yapmaya zorlanıp koşullandırılıyor ki çocuk, küçücük bir yanlışta ya kendisini suçluyor ya da suçlanacağından korkuyor. Önce yetişkinlerin korkularından korkmamaları gerektiğini öğrenmeleri gerekiyor. Korkulardan kaçarak kurt ulunamadığı gibi, bu şekilde davranmakla onların üstesinden gelmek de mümkün olamıyor. Böyle bir davranışın yalnızca tek ve olumsuz bir sonucu oluyor; bu korkuların aynen çocuklara yansıtılması. Biz önce kendi korkularımızın üstesinden gelelim ki sonra çocuklarımıza bu konuda yardım edebilelim. Korkuya yenik düşen bir yetişkin çocuğa sevgisini geçirmekte zorlanabilir. Oysa korkan bir çocuğun en büyük ilacı güven duygusu, güven duygusunun gerçek kaynağı da anne sevgisidir. Sevginin olduğu yerde korkulara yer kurallara uymayı öğretmek Çocuğa bireysel ve toplumsal kuralları, sağlıklı davranışları öğretmek sevgi, anlayış ve hoşgörü ortamında olumlu davranışların desteklenmesi, olumsuzların düzeltilmeye çalışılması ile olur. Çocuk yetiştirmede sevgi ve şefkat kadar sınır koymanın ve tutarlı davranmanın da çok önemli olduğu kurallar uygulanamıyorsa öncelikle bu kuralların çocuğun yaşına ve özelliklerine uygun olup olmadığı araştırılır. Anne babanın kurallar konusundaki birliktelikleri ve kararlılıkları da son derece önemlidir. Eğer anne ve baba kurallar konusunda uyumlu ve net iseler, sıra konulan kuralların çocuğa anlayacağı dilde öğretilmesi ve uygulanmasına çoğu kez kuralları bozarak sınırları kontrol ederler. Böylesi bir duruma aşırı hoşgörü ile yaklaşma çocuğun ciddiye almayacağı yetersiz cezalar verme ya da "Bir daha yaparsan kötü olur" diyerek sürekli geçiştirme çocuğun hatalı davranışlarını yinelemesine yol açar. Kuralların uygulanması aşamasında anne babanın yalvarır tarzda yaklaşımları Ne olur, beni seviyorsan, yapma vb. ya da Uslu durursan, sana bir şey alırım tarzındaki sözleri sık görülen hatalardır. Çabucak affederek hiçbir şey olmamış gibi davranmak çocuğa kuralların gereksizliğini düşündürtürken yeniden hata yapma hakkını da verir. Ceza verirken öncelikle davranışları çığırından çıkmadan çocuğun durdurulmasına çalışılmalıdır. Kararlı bir ses tonu ile yalın bir uyarı çoğu kez yeterli etkili ceza çocuğu sevdiği bir şeyden mahrum bırakmaktır. Bisiklete binmek, TV seyretmek, Bilgisayar kullanmak vb. Aynı davranışın bir gün cezalandırılıp ertesi gün hoş görülmesi çocuğun kafasını karıştırır. Bu yüzden tutarlı davranmak da önemlidir. Ceza vermeden önce çocuğu dinlemek, davranışlarının nedenlerini anlamaya çalışmak gerekir. Sürekli olarak anne ve babaya karşı gelen bir çocukta anne baba ile ilişki ve duygulanım sorununu, düzene ve kurallara uymayan çocukta ise dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gibi sorunların araştırılması düzen ve sorumluluk kazandırma Çocuğa odasını düzenli tutması yolunda sorumluluk aşılarken öncelikle çocuğun yaşına uygun yaklaşımlarda bulunmak gerekir. Küçük yaştaki çocuklarda anne - çocuk düzene yönelik bu tür işleri birlikte bir oyun gibi başlatabilirler, sonra anne çocuğun tek başına yapmasını teşvik eder ve başarısını ödüllendirir. Ödüllendirmenin mutlaka bir şeylerin alınması ile olması gerekmez; sıcak bir bakış, sarılma, övgü dolu sözler ya da beraber yapılacak bir etkinlik çocuğun olumlu davranışlarını yaklaştıkça çocuk artık odasına izinsiz girilmesi, özel eşyalarının yerlerinin değiştirilmesi gibi konularda hassaslaşır. Bu yaşlarda annelerin gencin "özelini" yaratma çabalarını dikkate almaları, sürekli eleştirmek yerine, ona da karar hakkı bırakan önerilerde bulunmaları uygundur. Örneğin; "Eşyalarını dolabına yerleştirirsen, daha iyi olmaz mı, ne dersin?" Temelinde sevgi ve anlayış olduğu sürece her yaş döneminde bu tür etkileşim sorunlarının daha hızlı ve rahat çözümlenebileceği unutulmamalıdır. Karşılaştırmalar yapmak; Örneğin; "Ablan ne kadar düzenli. Sen hiç ona benzemiyorsun" ve sürekli uyarılarda bulunmak çoğu kez çocukta inatlaşmaya yol açıp yılgınlık ve kızgınlık duyguları uyandırabilir. Tekrar tekrar söylenen sözler ve yapılan eleştiriler; Örneğin; "Çok dağınık bir çocuksun" gibi doğrudan ya da "Kızım düzenli olmayı beceremez" gibi dolaylı ifadeler benzetmeler teyzesine çekmiş; onun gibi tembel vb. çocuğun bu rolü benimsemesine yol açabilir ve değişme çabasını engelleyebilir. Bu nedenle anne ve babanın birbirleri ya da yakınları ile konuşmalarında konuyu çocuğun dağınıklılığına getirmemeleri önerilir. Sayfa Başına Dön Yayın - Güncelleme 2042 - Görüntülenme 4169 Beğen 0 kişi beğendi Bu Sayfa İle İlgili Kategori İçerikleri
aile içi olumlu ve olumsuz iletişim örnekleri